Gitmeden bir gece önce kalacağımız oteli ayarladık, Arcadia Otel. Çarşı tarafında da minik minik bir sürü otel var ama otopark sıkıntısı olabileceğinden biraz merkezden uzak otel seçmeye çalıştık. Uzak dediysem de yürüyerek 10 dakikada merkeze ulaşılabilecek bir konum ve bence kaldığımız otelin yeri adada kalınabilecek en güzel otel konumu.
Çanakkale - Geyikli'den feribota binmek gerekiyor. Feribot saat 17'ye kadar saat başı, 17'den sonra ise iki saatte bir kalkıyor. Karşıda da aynı şey saat 18 ve sonrası için geçerli.
Adaya feribotla varırken sizi kocaman bir kale karşılıyor. Bozcaada Kalesi de gezilebilecek yerlerden ama kaleye dışından bakmak daha güzel olduğu için içine girmedik açıkçası. Bunun dışında Rum mahallesinde görülebilecek Meryem Ana Kilisesi ve Yerel Tarih Araştırma Müzesi var. Kilise kapalıydı içine giremedik ama Müze gerçekten görülmeye değer.
Feribottan direkt çarşıya iniyorsunuz. Ortada kocaman bir çınar ağacı var. Çınar ağacının bir tarafı Rum mahallesi, diğer tarafı ise Türk mahallesi. Rum tarafı daha canlı, sıra sıra meyhaneler yerini almış, eski Rum kültürünü, yemeklerini devam ettiriyorlar. Türk mahallesi tarafında ise daha çok konaklama yerleri mevcut. Ama her ki taraf da evleriyle sokaklarıyla bir harika. Kendine has kahveciler, yemekler, mezeleriyle ünlü meyhaneler, kurabiye ve tatlılarıyla ünlü pastane ve kafeler her yerde. Adanın en meşhuru sakızlı ve bademli kurabiye. Neredeyse her köşe başında görebileceğiniz Çiçek Pastanesi'nden veya yine epey köklü olan Veli Dede'den gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.
Adada yapılacak belli başlı şeyler var, oraya gidip de yapmadan dönülmeyecek şeyler. En başta gelen günbatımını izlemek tabii ki. Adanın batı yakasında Polente Feneri konumlanmış ve hemen arkasında rüzgargülleri var. Buraya günbatımı izlemeye geliniyor. Hatta artık öyle bir ritüelleşmiş ki herkes şarabını pizzasını kamp sandalyesini alıp öyle geliyor. Tabii ki biz de öyle yaptık. Günbatımı izlenen yerde hiçbir tesis yok hatta tesisi bırakın ışıklandırma bile yok, zaten güneş battıktan sonra da herkes toparlanıp gidiyor, karanlıkta oturmak isteyip de kalan da yok değil illa ki. Hiçbir tesis olmadığından mecbur yiyecek içeceği gitmeden ayarlamak gerekiyor. Adanın meşhur bir tane pizzacısı var; Tayyare Pizza. Telefonla alacağınız saati söyleyerek sipariş verebiliyorsunuz. Biz 19.30'da alırız dedik ve sonrasında günbatımına doğru yol aldık. Günbatımına doğru çok trafik oluyor, park edecek yer bulmak zor gibi şeyler okumuştum ama öyle abartılacak bir trafik yoktu, biraz park sorunu var ama çok da mesele olmadı. Bizim kamp sandalyelerimiz ve masamız olduğu için hemen güzel bir yer bulup kurulduk. Ritüel dedim ya, şarap ve atıştırmalık tabağı satan yerler türemiş çarşı içinde her yerde. Hatta piknik sepeti ve piknik örtüsü de satıyorlar.
Daha gitmeden ününü duyduğum Vahit'in Yeri'ni es geçmek olmaz tabi. Burası da adanın güney tarafında ve en ünlü plajının hemen yanında yer alıyor. Adada en fazla meze çeşidi burada sanırım ve en lezzetlisi de diyebiliriz belki de. Buraya öyle rağbet var ki yer bulmak çok zor, özellikle akşam yemeği için gidecekseniz kesinlikle önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Biz plajdan sonra bir uğrayıp mezelerin tadına bakmıştık. Gerçekten çok lezzetliydiler. Ayrıca 2020 yılında Bozcaada Caz Festivali’nde çalınmak üzere buraya ithafen yapılmış bir şarkı var, Elif Pıtırlı söylemiş, şarkı gerçekten adanın ruhunu şahane bir şekilde yansıtıyor, adaya gidenler zaten şarkıda geçenleri hatırlayıp adanın ruhunu tekrar yaşayacaktır. Şarkının adı Vahit.
Plaj demişken adanın en ünlü plajı Ayazma Plajı. En geniş ve tesisi, şezlongu ve şemsiyesi olan tek plaj çünkü. İki şezlong ve bir şemsiye 130 tl idi. Plajın arka tarafında büfeler ve restoranlar var. Burada da Koreli Restoran'ı tavsiye edebilirim.
Ayazma'dan başka birçok koy var, Suluçeşme, Habbele, Akvaryum, Ayana, Beylik ve bunların aralarında kalan isimsiz koylar... Bunların neredeyse hepsini görmeye gittik. Akvaryum koyu da çok meşhur ama ben biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü çok küçük bir koy ve buna bağlı olarak çok kalabalıktı. Habbele koyu da oldukça taşlıydı. Ama Ayana ve Beylik de dahil olmak üzere arasında kalan bakir koylar çok güzeldi. Tuzburnu, Tekirbahçe, Poyraz Liman ise adanın doğu tarafında kalıyor ve denizi oldukça dalgalıydı. Adanın kuzeyindeki Çayır Plajı'nın da dalgalı olduğunu ve sörf yapıldığını duyduğum için oraya hiç gitmedik.
Adada mezeleriyle meşhur bir diğer yer de Rum mahallesindeki Sandal Restaurant. Burayı da denedik ve eğer bu bölgedeki restoranlardan birinde oturmayı düşünüyorsanız Sandal'ı tavsiye ederim.
Adada yetişen üzümler dolayısıyla adanın bir diğer meşhuru da şarapları. Meraklısına bir sürü şarap mekanları ve fabrikaları var. Ağustos'ta başlayıp Eylül'e kadar devam eden bağbozumuna da katılınabiliyor. Bunun için turlar düzenleniyor, sepeti alıp müzik ve eğlence eşliğinde kendiniz bağlardan üzüm toplayabiliyorsunuz. Bağbozumu bizim tam adadan ayrıldığımız günün ertesi günü başlıyordu maalesef bunu deneyimleyemedik.
Adanın şaraplarından, mezelerinden, kurabiyelerinden başka ünlü olan şeyler de reçelleri desek yalan olmaz. Özellikle domates reçeli ve süt reçelini çok övmüşlerdi, ikisini de tattım. Domates reçelinin tadı ayva reçeline, süt reçelinin de sütlü misbon şekerine benziyor. Bir diğer methedilen yiyecek ise patlıcan böreği, bunu da denedim ama anneminkisi daha lezzetli bana göre.
Adada gece hayatı neredeyse hiç yok. Saat 12 oldu mu her yer sessizliğe bürünüyor müzik sesleri kapanıyor. Sadece Ayazma tarafındaki merkeze uzak Manastır Restaurant'ta canlı müzik olduğunu ve eğlenceye devam edildiğini duydum ama oraya gitmeye de fırsatımız olmadı. Bunun haricinde Salhane yine adanın en meşhur mekanlarından birisi, zaman zaman burada da canlı müzik oluyormuş ama biz denk gelmedik. Hiçbir yerde yazmayan ama benim çok sevdiğim bir diğer mekan da Salhane yolu üzerindeki Kedi Tapas & Lounge oldu. Mekan çok küçük ama o kadar kalabalık ki ve içeride piyano çalınıp hep bir ağızdan şarkılar söyleniyor. Çok güzel bir ambiyans vardı ve katılmadan edemedik.
Adadan ayrılacağımız son gün çok güzel bir yemek mekanı keşfettik: Adada Lokanta! Yemekleri enfesti tadına doyamadık, hele ki bir lazanyaları var kelimelerle anlatılmaz. Her zevke hitap edecek türden yemek vardı, lazanyadan mumbar dolmasına kadar düşünün. Lokantanın aşçısı Japonya'da yapılan bir yemek yarışmasında birinci olmuş. Burayı geldiğimiz ilk gün keşfetseydik keşke diye de üzülmedik değil.
Ufak tefek eklenebilecek şeyler dışında Bozcaada işte bu kadar! Biz 3 gece 4 gün kaldık ama gayet yetti. Bir gün daha kalsak başa saracaktık, yani 3 gece kalmak tam tadında diyebilirim. Ada oldukça rüzgarlı bunu söylemeden geçemem. Dolayısıyla denizi soğuk olur diye korktum hep ama öyle aman aman bir soğukluğu yoktu bence. Adada zincir mağazaların hiçbiri yok, tamamen yerli esnaf. Hatta hastane bile yok, toplum sağlığı merkezi var sadece, acil bir durumda ne yapılıyor bilemiyorum. Dönüş yolunda feribot için rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Yoksa 2 km'lik feribot sırasına beklemek zorunda kalabilirsiniz.
Ben Bozcaada'yı çok sevdim. Sakin, huzurlu ve bir yere yetişmeye çalışmadan bir tatil yapmak istiyorsanız kesinlikle Bozcaada'ya gelin pişman olmazsınız. Buraya gelip de sevmeden ayrılan yoktur herhalde. Instagram'da hazırladığım reels'i izleyip fikir edinebilirsiniz. Takip ederseniz ve beğenirseniz de mutlu olurum :)