26 Ağustos 2022 Cuma

Dizi Beşlisi #4

Listelere biraz eski biraz kült biraz popüler dizilerle devam ediyorum. Bunları bir yandan kendime arşiv olsun diye paylaştığımdan çabuk çabuk paylaşıp bir an önce güncel izlediğim dizilere gelmek istiyorum.

1. Dark

Epey konuşuldu zamanında, beyin yakmalarıyla meşhur dizimiz Dark. Aslında çok iyi dizi ama cidden bir yerden sonra beyin falan kalmıyor kim kimin nesiydi hangi zamandayız diye düşünürken bir şey anlamadan geçip gidiyor bölümler. Üç sezonluk bir dizi, final yaptı. Açıkçası son sezonun son birkaç bölümünü izleyemedim hala. Winden kasabasının çocuklarının ortadan kaybolmaya başlamasıyla bölgede yaşanan olayları konu ediniyor.

2. Stranger Things

En son dördüncü sezonu yayınlandı. Yarısını bitirdim. Herkes son sezon çok iyi yaa gibi şeyler dese de ben abartılacak bir şey göremedim henüz açıkçası. 1980'lerde Hawkins adındaki kurgusal kasabada konusu geçen dizinin ilk sezonu, genç bir çocuğun kasabada meydana gelen doğaüstü olayların ortasında kaybolması ve kaybolan arkadaşlarını arayan üç çocuğa yardım eden, psikokinetik güçlere sahip bir kızın ortaya çıkışı üzerine yapılan araştırmaları anlatıyor.

3. Chernobyl

Chernobyl, 1986 yılında Ukrayna’da Çernobil nükleer santralindeki patlama ve sonrasında yaşananları konu ediyor. Mini bir dizi.

4. Unorthodox

19 yaşındaki Yahudi bir kadın olan Esty, Williamsburg, Brooklyn'deki ultra-Ortodoks topluluğu arasında düzenli bir evlilik ile mutsuzca yaşamaktadır. Bundan kurtulmak için Birleşik Devletler'den uzak, Berlin'de yaşayan annesinin yanına kaçar ve seküler bir yaşam sürdürmeye, topluluğunun dışındaki hayatı keşfetmeye ve büyüdüğü tüm inançları reddetmeye çalışır. Hamile olduğunu öğrenen kocası, hahamlarının emriyle kuzeni ile birlikte Berlin'de Esty'yi bulmaya çalışır. İzlemeyen varsa tavsiye ederim, güzel mini dizi.

5. Messiah

Bir mini dizi daha, Orta Doğu’da gizemli bir adamın ortaya çıkmasıyla toplum ikiye ayrılır. Bir kısım mucizeler yaratıyor gibi görünen bu adamın Mesih olduğuna inanırken, diğerleri ise onun toplum düzenini bozmaya çalışan bir sahtekar olduğunu düşünür.

24 Ağustos 2022 Çarşamba

Kitap Alışverişi

Kitaplığımda her ne kadar iki raf okunmayı bekleyen kitabım olsa da yeni kitaplar almaktan kendimi alıkoyamıyorum. Sanırım ben bir kitap alma bağımlısı olma yolunda ilerliyorum. Melikşah Altuntaş gibi olmaktan korkuyorum. :D Geçen gün bloglarda gezinirken Duygu'nun Mekanı'nda ve she is the man'in blogunda kitap alışverişi yazılarını gördüm. Amazon sitesindeki indirim ve kampanyalardan bahsediyordu. Ben de daha önce oradan hiç alışveriş yapmadım. İlk kez alışveriş yapacaklara 150 tl'ye 50 tl indirim varmış, kaçırır mıyım hiç. Hemen almak istediğim kitapları ekledim, kargo da bedavaydı, ek indirimler de uygulandı. Yani çok hesaplı bir alıveriş oldu.

Orhan Pamuk'un daha önce Kırmızı Saçlı Kadın'ını okumuştum ve sıradaki kitabı kesinlikle Masumiyet Müzesi olmalıydı. Ben, Kirke'yi de hep merak ediyordum ama bir türlü almaya fırsatım olmamıştı. Savaş Sanatı'nı da kitaplığımda var sanıyordum ama meğer yokmuş, hemen onu da ekledim sepete. Sırça Fanus'u da ne zamandır okumak istiyordum. Kazuo Ishiguro ve Ian McEwan ise çok duyduğum ve tanışmak istediğim yazarlar. Umarım tanışma için güzel seçimler yapmışımdır. :)

Eğer kitap almayı düşünen varsa Amazon'daki fırsatları kaçırmasın derim. Sizler okudunuz mu benim aldıklarımı? Ya da bu yazarların hangi kitaplarını önerirsiniz? :)

22 Ağustos 2022 Pazartesi

Dizi Beşlisi #3

Listelere kaldığım yerden devam ediyorum. 

1. The Queen’s Gambit 

Dizi ilk çıktığında izlemiştim ve izlemeyen çok az kişi kalmıştır herhalde diye düşünüyorum. Romandan uyarlanmış olan dizide, hedefi dünyanın en büyük satranç oyuncusu olmak olan Elizabeth Harmon isimli satranç dahisi bir kızın sekiz ve yirmi iki yaşları arasında alkol, ilaç bağımlılığı ve duygusal güçlüklerle mücadele ettiği yaşam öyküsü anlatılıyor. Ben diziyi çok beğenmiştim, satrança karşı bir ilginiz olmasa bile gayet keyifle izlenecek bir dizi, hala izlemeyen varsa öneririm.

2. The Pier

La Casa De Papel'den tanıdığımız meşhur profesörcüğümüzün başrolde olduğu dizi, Türkçe'si iskeleydi galiba. Yanlış hatırlamıyorsam da dizi bir blu tv dizisiydi. Dizi, kocasının gizemli ölümünün ardındaki sırrı ortaya çıkarmaya çalışırken, gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalan genç bir kadının hikayesini konu ediyor. Epey heyecanlı, insanı merak ettiren ve çabucak izlenip bitirilen dizilerden, bu da tavsiyedir.

3. The End of the F***ing World

2 sezonluk bir kara komedi dizisi diyebiliriz. Ben çok sevdim bu diziyi, özellikle de müziklerini. Konusu ise şöyle, James tam anlamıyla bir psikopattır. Çocukluğundan itibaren sıra dışı olmuş hep tehlikeli işlere kalkışmıştır. Okul hayatını pek sevmese de planı için kurban seçebileceği en ideal yerdir. Onlarca öğrenci arasından öldürebileceği birini aramaya başlayan James sonunda Alyssa’da karar kılar. Kurbanına önce güven vermesi gerektiğini düşünen James ona aşıkmış gibi davranmaya başlar. Alyssa, maceraya aç bir asidir. Yaşadıkları yerden sıkılmış yeni yerler keşfetmek, yeni maceralara atılmak ister. İkisinin baş başa çıkacakları bu yolculukta planını daha rahat uygulayabileceğini düşünen James, Alyssa ile yola koyulur. Talihsizliklerle dolu bu yolculukta planlar değişir ve James Alyssa’ya aşık olur.

4. I'm Not Ok With This

Tek sezonluk dizide gergin bir tip olan Syd, filizlenen süper güçlerini kontrol etmeye çalışırken lisenin tuhaflıkları, aile draması ve en yakın dostuna duyduğu karşılıksız aşkla uğraşır. "The End of the F***ing World"ün yönetmeni ve "Stranger Things"in yapımcılarından çizgi romandan uyarlanmış bir dizi.

5. Valeria

Tamamen boş zamanlarımı geçirmelik, üstüne kafa yorulmayacak, izlenip geçilecek bir dizi ararken buna başlamıştım. Bu da bir İspanya dizisi, işinde ve evliliğinde sorunlar yaşayan genç bir kadının hikayesini konu ediyor. Çıtır çerezlik dizi arayanlar izleyebilir.

18 Ağustos 2022 Perşembe

Bozcaada Gezi Rehberi

Kısıtlı bir zamanda, İstanbul'a öyle çok da uzak olmayan bir tatil düşünüyorsanız Bozcaada doğru adres! Ben Bozcaada'yı öyle sevdim ki, kendine has küçücük bir tatil kasabası oluşu, dinginliğindeki huzuru, rengarenk sokakları ve dillere destan günbatımıyla favorilerime çoktan eklendi bile.

Gitmeden bir gece önce kalacağımız oteli ayarladık, Arcadia Otel. Çarşı tarafında da minik minik bir sürü otel var ama otopark sıkıntısı olabileceğinden biraz merkezden uzak otel seçmeye çalıştık. Uzak dediysem de yürüyerek 10 dakikada merkeze ulaşılabilecek bir konum ve bence kaldığımız otelin yeri adada kalınabilecek en güzel otel konumu. 

Çanakkale - Geyikli'den feribota binmek gerekiyor. Feribot saat 17'ye kadar saat başı, 17'den sonra ise iki saatte bir kalkıyor. Karşıda da aynı şey saat 18 ve sonrası için geçerli. 

Adaya feribotla varırken sizi kocaman bir kale karşılıyor. Bozcaada Kalesi de gezilebilecek yerlerden ama kaleye dışından bakmak daha güzel olduğu için içine girmedik açıkçası. Bunun dışında Rum mahallesinde görülebilecek Meryem Ana Kilisesi ve Yerel Tarih Araştırma Müzesi var. Kilise kapalıydı içine giremedik ama Müze gerçekten görülmeye değer.

Feribottan direkt çarşıya iniyorsunuz. Ortada kocaman bir çınar ağacı var. Çınar ağacının bir tarafı Rum mahallesi, diğer tarafı ise Türk mahallesi. Rum tarafı daha canlı, sıra sıra meyhaneler yerini almış, eski Rum kültürünü, yemeklerini devam ettiriyorlar. Türk mahallesi tarafında ise daha çok konaklama yerleri mevcut. Ama her ki taraf da evleriyle sokaklarıyla bir harika. Kendine has kahveciler, yemekler, mezeleriyle ünlü meyhaneler, kurabiye ve tatlılarıyla ünlü pastane ve kafeler her yerde. Adanın en meşhuru sakızlı ve bademli kurabiye. Neredeyse her köşe başında görebileceğiniz Çiçek Pastanesi'nden veya yine epey köklü olan Veli Dede'den gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.

Adada yapılacak belli başlı şeyler var, oraya gidip de yapmadan dönülmeyecek şeyler. En başta gelen günbatımını izlemek tabii ki. Adanın batı yakasında Polente Feneri konumlanmış ve hemen arkasında rüzgargülleri var. Buraya günbatımı izlemeye geliniyor. Hatta artık öyle bir ritüelleşmiş ki herkes şarabını pizzasını kamp sandalyesini alıp öyle geliyor. Tabii ki biz de öyle yaptık. Günbatımı izlenen yerde hiçbir tesis yok hatta tesisi bırakın ışıklandırma bile yok, zaten güneş battıktan sonra da herkes toparlanıp gidiyor, karanlıkta oturmak isteyip de kalan da yok değil illa ki. Hiçbir tesis olmadığından mecbur yiyecek içeceği gitmeden ayarlamak gerekiyor. Adanın meşhur bir tane pizzacısı var; Tayyare Pizza. Telefonla alacağınız saati söyleyerek sipariş verebiliyorsunuz. Biz 19.30'da alırız dedik ve sonrasında günbatımına doğru yol aldık. Günbatımına doğru çok trafik oluyor, park edecek yer bulmak zor gibi şeyler okumuştum ama öyle abartılacak bir trafik yoktu, biraz park sorunu var ama çok da mesele olmadı. Bizim kamp sandalyelerimiz ve masamız olduğu için hemen güzel bir yer bulup kurulduk. Ritüel dedim ya, şarap ve atıştırmalık tabağı satan yerler türemiş çarşı içinde her yerde. Hatta piknik sepeti ve piknik örtüsü de satıyorlar. 

Daha gitmeden ününü duyduğum Vahit'in Yeri'ni es geçmek olmaz tabi. Burası da adanın güney tarafında ve en ünlü plajının hemen yanında yer alıyor. Adada en fazla meze çeşidi burada sanırım ve en lezzetlisi de diyebiliriz belki de. Buraya öyle rağbet var ki yer bulmak çok zor, özellikle akşam yemeği için gidecekseniz kesinlikle önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Biz plajdan sonra bir uğrayıp mezelerin tadına bakmıştık. Gerçekten çok lezzetliydiler. Ayrıca 2020 yılında Bozcaada Caz Festivali’nde çalınmak üzere buraya ithafen yapılmış bir şarkı var, Elif Pıtırlı söylemiş, şarkı gerçekten adanın ruhunu şahane bir şekilde yansıtıyor, adaya gidenler zaten şarkıda geçenleri hatırlayıp adanın ruhunu tekrar yaşayacaktır. Şarkının adı Vahit.

Plaj demişken adanın en ünlü plajı Ayazma Plajı. En geniş ve tesisi, şezlongu ve şemsiyesi olan tek plaj çünkü. İki şezlong ve bir şemsiye 130 tl idi. Plajın arka tarafında büfeler ve restoranlar var. Burada da Koreli Restoran'ı tavsiye edebilirim.

Ayazma'dan başka birçok koy var, Suluçeşme, Habbele, Akvaryum, Ayana, Beylik ve bunların aralarında kalan isimsiz koylar... Bunların neredeyse hepsini görmeye gittik. Akvaryum koyu da çok meşhur ama ben biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü çok küçük bir koy ve buna bağlı olarak çok kalabalıktı. Habbele koyu da oldukça taşlıydı. Ama Ayana ve Beylik de dahil olmak üzere arasında kalan bakir koylar çok güzeldi. Tuzburnu, Tekirbahçe, Poyraz Liman ise adanın doğu tarafında kalıyor ve denizi oldukça dalgalıydı. Adanın kuzeyindeki Çayır Plajı'nın da dalgalı olduğunu ve sörf yapıldığını duyduğum için oraya hiç gitmedik. 

Adada mezeleriyle meşhur bir diğer yer de Rum mahallesindeki Sandal Restaurant. Burayı da denedik ve eğer bu bölgedeki restoranlardan birinde oturmayı düşünüyorsanız Sandal'ı tavsiye ederim. 

Adada yetişen üzümler dolayısıyla adanın bir diğer meşhuru da şarapları. Meraklısına bir sürü şarap mekanları ve fabrikaları var. Ağustos'ta başlayıp Eylül'e kadar devam eden bağbozumuna da katılınabiliyor. Bunun için turlar düzenleniyor, sepeti alıp müzik ve eğlence eşliğinde kendiniz bağlardan üzüm toplayabiliyorsunuz. Bağbozumu bizim tam adadan ayrıldığımız günün ertesi günü başlıyordu maalesef bunu deneyimleyemedik.

Adanın şaraplarından, mezelerinden, kurabiyelerinden başka ünlü olan şeyler de reçelleri desek yalan olmaz. Özellikle domates reçeli ve süt reçelini çok övmüşlerdi, ikisini de tattım. Domates reçelinin tadı ayva reçeline, süt reçelinin de sütlü misbon şekerine benziyor. Bir diğer methedilen yiyecek ise patlıcan böreği, bunu da denedim ama anneminkisi daha lezzetli bana göre.

Adada gece hayatı neredeyse hiç yok. Saat 12 oldu mu her yer sessizliğe bürünüyor müzik sesleri kapanıyor. Sadece Ayazma tarafındaki merkeze uzak Manastır Restaurant'ta canlı müzik olduğunu ve eğlenceye devam edildiğini duydum ama oraya gitmeye de fırsatımız olmadı. Bunun haricinde Salhane yine adanın en meşhur mekanlarından birisi, zaman zaman burada da canlı müzik oluyormuş ama biz denk gelmedik. Hiçbir yerde yazmayan ama benim çok sevdiğim bir diğer mekan da Salhane yolu üzerindeki Kedi Tapas & Lounge oldu. Mekan çok küçük ama o kadar kalabalık ki ve içeride piyano çalınıp hep bir ağızdan şarkılar söyleniyor. Çok güzel bir ambiyans vardı ve katılmadan edemedik.

Adadan ayrılacağımız son gün çok güzel bir yemek mekanı keşfettik: Adada Lokanta! Yemekleri enfesti tadına doyamadık, hele ki bir lazanyaları var kelimelerle anlatılmaz. Her zevke hitap edecek türden yemek vardı, lazanyadan mumbar dolmasına kadar düşünün. Lokantanın aşçısı Japonya'da yapılan bir yemek yarışmasında birinci olmuş. Burayı geldiğimiz ilk gün keşfetseydik keşke diye de üzülmedik değil.

Ufak tefek eklenebilecek şeyler dışında Bozcaada işte bu kadar! Biz 3 gece 4 gün kaldık ama gayet yetti. Bir gün daha kalsak başa saracaktık, yani 3 gece kalmak tam tadında diyebilirim. Ada oldukça rüzgarlı bunu söylemeden geçemem. Dolayısıyla denizi soğuk olur diye korktum hep ama öyle aman aman bir soğukluğu yoktu bence. Adada zincir mağazaların hiçbiri yok, tamamen yerli esnaf. Hatta hastane bile yok, toplum sağlığı merkezi var sadece, acil bir durumda ne yapılıyor bilemiyorum. Dönüş yolunda feribot için rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Yoksa 2 km'lik feribot sırasına beklemek zorunda kalabilirsiniz.

Ben Bozcaada'yı çok sevdim. Sakin, huzurlu ve bir yere yetişmeye çalışmadan bir tatil yapmak istiyorsanız kesinlikle Bozcaada'ya gelin pişman olmazsınız. Buraya gelip de sevmeden ayrılan yoktur herhalde. Instagram'da hazırladığım reels'i izleyip fikir edinebilirsiniz. Takip ederseniz ve beğenirseniz de mutlu olurum :)