İstanbul'da o kadar çok gezilecek görülecek yer, öğrenilecek şey var ki bir yerden başlamak lazım! İki sene önce yaz tatilinde üç günümüzü İstanbul'u gezmeye ayırmıştık. Birçok yerini gezdik gördük ama görmediğimiz daha çoook yeri vardı tabii ki... Gezmeye, yeni yerleri, yeni kültürleri keşfetmeye bayılırım. Gezip keşfetmeye önce yaşadığımız şehirden başlayalım dedik. Günlerce gezi planı yaptım, rota oluşturdum. İstanbul büyük şehir, bir yerden bir yere gitmek de hiç kolay değil. Plan yaparken gidiş geliş sürelerini, mesafeleri de hesaba katmak gerekiyor. Madem ben bu kadar uğraştım, gezi planı oluşturdum, belki birilerinin de işine yarar diye burada da paylaşmaya karar verdim. Bu yazıyı hazırlamak epey uzun sürdü. Umarım bu emeklerim boşa gitmez ve birilerinin işine yarar. :)
Eğer şehir dışından günübirlik geliyorsanız, rotadaki yerlerin hepsini gezmeye fırsat bulamayacaksınız. Ama en azından fikir edinmiş olursunuz, belki kendi listenize ekleme çıkarma yaparsınız. Ben üç günlük bir gezi programı hazırladım. Listem öyle kabarık ki, hepsini dolaşmak için üç gün bile yetmedi. Listemdeki her yere gidemedik maalesef. Hem zaman yetmedi hem de epey yorulduk. Ben yakın civarlarda başka zamanlarda gittiğim yerleri de ekleyeceğim. Bir de bu liste haricinde başlı başına bir gün ayırmak gereken rotalar var -tarihi yarımada gibi- onları da başka yazılarda paylaşmayı düşünüyorum. Unuttuğum ya da atladığım yerler illa ki olmuştur. Lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin :)
Birinci Gün
Beylerbeyi Sarayı
Önce çokça zamandır merak ettiğim Beylerbeyi Sarayı'ndan başladık. Beylerbeyi Sarayı, İstanbul'un Üsküdar ilçesinin Beylerbeyi semtinde bulunan ve Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Sarkis Balyan'a yaptırılan saraydır. Saray hem dıştan hem içten çok güzel ve etkileyiciydi. Denizin kenarında, kesinlikle görülmeye değer bir saray. Sarayı gezerken girişte ücretsiz olarak elektronik bir cihaz alarak sesli rehber hizmetinden faydalanabiliyorsunuz, bence imkan olan her müzede bu sesli rehberlerden yararlanmalısınız, çok faydası oluyor.
Kız Kulesi
Beylerbeyi'nden sonra yine Üsküdar'da bulunan Kız Kulesi'ne geçtik. Kız Kulesi'ni sahilden hep izliyorduk ama ilk kez kendisine gidecektik ve çok heyecanlıydım. Önce sahilde bulunan teknelerle Kız Kulesi'ne gittik. Daha sonra içine girip yukarı çıktık. İçi çok küçüktü. İçinde bir restoran da bulunuyor. Kız Kulesi ile ilgili birçok efsane mevcut. Kuleyi gezerken onları düşündüm, çok etkileyiciydi. Kuleden İstanbul'u seyretmek ise bir başka güzeldi.
Fethi Paşa Korusu
Hem bir orman havası alıp mavi ve yeşile doymak, hem de karınlarımızı doyurmak için Fethi Paşa Korusu'na geçtik. Koruda belediyenin sosyal tesisleri bulunuyor. Bu sosyal tesislerin restoranları hem kaliteli hem de uygun fiyatlı olduğu için sık sık tercih ediyoruz.
Nakkaştepe Millet Bahçesi
Burası belki bir dinlenme alanı ya da piknik yeri olarak algılanabilir ama görsel açıdan eşsiz bir şölen sunmasıyla bence harika bir yer. Sanırım burada gördüğüm manzara İstanbul'un hiçbir yerinde yok. Fotoğraflardan veya videolardan bu güzelliği anlayamazsınız, kesinlikle gidip görmeniz gerekiyor.
Kuzguncuk
Biz Kuzguncuk'a geçtiğimizde hava kararmış akşam olmuştu. Ama Kuzguncuk'a daha önce de gittiğim için önceki gezimden paylaşım yapacağım. Kuzguncuk etrafını koca çınarlar, yalılar ve harika ahşap evlerin süslediği, geleneksel Boğaz yaşamını hissedeceğiniz renkli bir boğaz semti. Zamanında birçok diziye de ev sahipliği yapmış. Ekmek Teknesi, Perihan abla gibi... Refika'nın Mutfağı da yine bu semtte yer alıyor. Sokaklarında gezmek, dolaşmak öyle güzel ki, insanın hiç gidesi gelmiyor. İcadiye caddesinde sıralanmış kafeleri ve restoranları da ayrı bir hava katıyor. Kuzguncuk Bostanı'nı da görmeden olmaz. Burası halkın nefes aldığı, sosyalleştiği, akşamları sinema izledikleri, özel günlerini kutladıkları bir yaşam alanı olmuş.
İkinci Gün
Payidar Galata'da Kahvaltı
Galata Kulesi
Galata Kulesi'ne gittiyseniz kapısındaki uzuuun sırayı da muhakkak görmüşsünüzdür. Bu kez çıkmaya kararlıydık. Benim ikinci olacaktı. Bir saatte bize sıra geldi sanırım. İnsan sırayı görünce gözü korkuyor ama ortalama bir saatte sıra geliyor, çok da endişelenmeyin. Önce belli bir yere kadar asansör ile çıkılıyor. Daha sonra 1-2 kat kadar da sarmal merdivenlerle yukarı çıkıyorsunuz. Asansörden inilen yerde bir restoran, en tepede de bir kafe bulunuyor. Galata'ya çıkıp enfes İstanbul manzarasını seyre dalmak çok güzel ama bence aşağıdan Galata'yı izlemek daha güzel.
Kamondo Merdivenleri
1850'li yıllarda yapılan merdiven, bölgenin en önemli banker ailelerinden biri olan Kamondo Ailesinden Abraham Salomon Kamondo adına yaptırılmış. Zaten mimari yapısından dolayı dikkatinizi çekmemesi imkansız. Yine fotoğrafı çekilecek mekanlardan biri diyebiliriz.
Salt Galata
Kamondo Merdivenleri'nden Bankalar Caddesi'ne indiğinizde Salt Galata karşınızda kalıyor. Sergi alanları, kafesi ve ücretsiz wi-fi bulunan kütüphanesiyle eski bir banka binasında yer alan sanat merkezini de ziyaret edebilirsiniz. Özellikle fotoğraf çekmeye doyamadığım binası kesinlikle hayran olunası.
İstanbul Modern
İstanbul Modern'e iki kez Karaköy'deki eski yerindeyken gitmiştim ve bayılmıştım. Daha sonra o bina tadilata girdi ve uzun bir süredir hala tadilatta. Bina tadilattayken İstanbul Modern geçici olarak Galata'da başka bir binaya taşındı. Bu arada İstanbul Modern, Türkiye'nin ilk modern sanat müzesi.
Santa Maria Draperis Kilisesi
1584 yılında kurulan kilise, İstanbul'un en eski Roma Katolik cemaatlerinden birisiymiş. Geçen hafta İstiklal Caddesi'nde yürürken yeni fark ettim burayı. Fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim tabii ki.
Pera Müzesi
Yine içinde bulunduğu binasıyla kendine hayran bırakan bir yapı daha. Müze katlarında, çok amaçlı sergi salonları, oditoryum, eğitim odası, Artshop ve Pera Cafe gibi birimler bulunuyor. Tek yerli oryantalist ressam olarak da isimlendirilen Osman Hamdi Bey’in eserleri ve ünlü Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu Pera Müzesi’nde sergileniyor.
Salt Beyoğlu
Salt Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde yer alıyor. Altı katlı binasında sergileri, etkinlikleri, sinema, kafe ve mağaza mekânları bulunan bir sanat merkezi.
Fransız Sokağı
Buraya Cezayir Sokağı da diyorlar. Galatasaray Lisesi'nin arkasında kalıyor. Açıkçası internette araştırırken çok methedilen bir yer olduğunu görmüştüm. Ama gidip görünce abartıldığını anladım. Belki de eskiden çok güzel bir yerdi, ama artık öyle olmadığı kesin, yani ben pek sevemedim. Çünkü bana nargile sokaktan farksız geldi açıkçası. Güzel olan tek yanı rengarenk olmasıydı sanırım.
Sent Antuan KilisesiYapı Kredi Kültür Sanat
Yayıneviyle, kitabeviyle, araştırma kütüphanesiyle, sergi salonlarıyla, etkinliklerle, atölye çalışmalarıyla bezenmiş bir sanat merkezi. Kitabevinin sol tarafından müze tarafına çıkabiliyorsunuz.
Akbank Sanat
Çeşitli kültürel organizasyonaları ev sahipliği yapmak amacıyla kurulmuş bir sanat merkezi. Akbank Sanat sergilerden modern dans gösterilerine, konserlerden panellere, çocuk atölyelerinden film gösterimlerine uzanan geniş bir yelpazede birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor.
Aya Triada Kilisesi
Burayı tesadüfen keşfetmiştik. Beyoğlu'nda görülmesi gereken en önemli tarihi yapılar arasında bulunuyor. Gittiğimizde kapı açıktı ve içeri girdik. Meğer içeride ayin varmış. İlk kez bir ayine şahit oldum. Kilisenin mimari yapısına da hayran kalmıştım.
Üçüncü Gün
Beşiktaş Kahvaltıcılar Sokağı
Bu kez de Beşiktaş'taki kahvaltıcılar sokağında kahvaltı ederek güne başladık. Sokakta baştan sona kahvaltıcılar sıralanmış. En iyisi hangisidir diye epey araştırmıştım ama aslında hepsi birbirine çok yakın. Zaten gittiğinizde o kadar kalabalık olduğunu görünce neresi boşsa oraya oturuyorsunuz.
Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, başlı başına bir gün ayrılması ve apayrı bir gezi yazısı hazırlanması gereken yerlerden biri. O yüzden çok detaya girmeyeceğim. Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı'nın yanında biraz sönük kaldı diyebilirim. O kadar büyük ve o kadar etkileyiciydi ki... Girişte yine sesli rehber edinirseniz sarayı dolaşmak epey kolaylaşıyor.
Maçka Teleferik
Biraz soluklanmak için Maçka Parkı'na gittiğimizde teleferik levhasını görünce deneyimlemeye karar verdik. Çok kısa bir mesafe üzerine kurulmuş ama ulaşımı epey kolaylaştırıyor. Tabi biz ulaşım için değil zevkine bindik orası ayrı :) Teleferik kabini her tarafı kapalı bir kabindi ve yaz mevsimi olduğu için içeride kalmak ve kokudan bayılmamak bir hayli zordu. Yine de güzel bir deneyimdi, en son Uludağ'da teleferiğe binmiştim.
Akaretler
Akaretler, bir diğer deyişle “Sıra evler” 1870’lerde Dolmabahçe Sarayını da inşa eden ünlü mimar Sarkis Balyan tarafından, Dolmabahçe Sarayının yapımında çalışan işçiler için yapılmış evlerden oluşuyor. Evler daha sonra sarayın muhafızları ve ağaları tarafından ikamet edilen yerler olmuş. Şimdiyse burada oteller, kafeler, restoranlar bulunmakta. Mimarisi ve akşam ışıklandırması görülmeye değer yerlerden biri. Mendel's Chocolatier ve Mathilda Profiterol'ü denemenizi öneririm.