23 Ekim 2021 Cumartesi

Yalnızlığa Övgü

Genelde sıkışık ve dar zamanlarımda burada bir şeyler yazarken buluyorum kendimi. Herhalde sorumluluklarımdan kaçış yöntemlerimden biri de bu. Yapacak çok şeyimin olduğu günler genelde migrenim tuttu, tıpkı bugün de olduğu gibi. Neyse ki bir işe başlamak için güneşin batmasını beklemek gibi pis bir huyum var ve çok şükür ki güneş batarken ağrılarım da azalmaya başladı.

Şu helen ya da david heykelcikleri oluyor ya onlardan çok istiyorum. Daha çok david istiyorum ama. Baktım kimsenin bana alacağı yok, indirimde bir helen yakaladım ve kendi kedime hediye ettim. Başında bir sukulent var. Evdeki bitkilerim gitgide çoğalıyor. Sarmaşığım mesela aldı başını gitti. Bir dolabın üstünden sarkıtıyorum şimdilik ama yere değmesine çok az kaldı. Sonra ne yapacağım bilmiyorum. Öyle duvarlara dolamak falan istemiyorum çünkü, eski moda. Şimdilik sadece güzel bir monstera eksik.

Bir sürü taslak eklemişim. Ama hazırlayacak vaktim yok. Yoksa yazacak çok şeyim var. Bu arada friends'in neredeyse son sezonuna geldim. Neyse ki friends izleyecek vakti kendime yaratabiliyorum. Çünkü sadece o keyfimi yerine getirebiliyor. Bitince ne yapacağım en ufak bir fikrim yok.

Mesela bu yıl yeni bir yerdeyim, ama nedense mekanlar değişse de insanlar hiç değişmiyor. Bu çok net. Bu sefer beni üzemeyecekler çünkü gardımı çoktan aldım. İnsan her yerde insan işte. Aklıma Özdemir Asaf'ın 'Yalnızlığa Övgü' şiiri geliyor. 

11 Temmuz 2021 Pazar

Dizi Beşlisi #2

1. Friends

Friends izlemeye yeni başladım sayılır. Şuan da üçüncü sezondayım. Öyle bir dönemime denk geldi ki, arkadaşlığa olan inancımı yitirdiğim bir zamanda dizideki karakterler benim en iyi arkadaşlarım oldular. Dizi 10 sezon ve hemen bitirmek gibi bir derdim de yok, aksine hiç bitmesin. Dizi, Manhattan'da yaşayan bir grup arkadaşın hayatını anlatıyor. How I Met Your Mother ile kıyaslayanların aksine bende iki dizinin de yeri apayrı oldu. Kaldı ki bence iki dizi de birbirinden çok farklı. 


2. Handmaid’s Tale

8 dalda Emmy ve 2 dalda Altın Küre ödüllü ve Margaret Atwood’un ödüllü ve çok satan “Damızlık Kızın Öyküsü” isimli romanından uyarlanan dizide, Amerika Birleşik Devletleri’nin parçası olan Gilead distopyasındaki totaliter toplum hayatını konu ele alınıyor. Çevresel felaketler ve düşen doğum oranları karşısında Gilead, kadınlara devlet mülkü gibi davranan tutucu bir rejimle yönetiliyor. Kadınlar bu harap edilmiş dünyada popülasyonu arttırmak için damızlık olmaya zorlanmış. Offred (asıl adı June) son kalan doğurgan kadınlardan ve Komutan'ın evinde hizmetçi olarak çalışıyor. Öyle ki kadınların isimleri bile ellerinden alınmış, onlara komutanlarının isimleriyle sesleniliyor, Of-Fred gibi. Bu distopyada çoğu şey yasak hatta onaylanmış dilin dışında konuşmak dahi yasak. Damızlıklar kırmızı, eşler ise mavi pelerin giyiyorlar ve başka renk giymeleri yasak. Aslında Gilead'ta yaşayan herkese biçilmiş bir rol var ve önceden her şey belirlenmiş, ne giyecekleri, nasıl konuşacakları, ne yapacakları ve hatta ne düşünecekleri bile... Bu korkunç toplumda Offred; Komutanlar, onların acımasız eşleri, evcil hizmetkarlar Martha’lar ve hizmetçi arkadaşları arasında gidip geliyor. Offred'in tek amacı hayatta kalmak ve kendisinden alınan kızını bulabilmek. Dizinin 4 sezonu yayınlandı. İzlediğim en iyi dizilerden biri Handmaid's Tale, son zamanların en etkileyici, en müthiş distopya dizisi kesinlikle.


3. You

Caroline Kepnes'in 2014 yılında yayımlanan romanından uyarlanmış olan dizide, New York'ta yaşayan Joe Goldberg isimli son derece zeki bir kitapçının, kitap dükkanına gelen Guinevere Beck'e aşık olması ve onda bir takıntı haline gelişi anlatılıyor. Kesinlikle sıradan bir aşk hikayesi değil hatta psikolojik gerilim dizisi diyebiliriz. Şimdiye kadar iki sezon yayınlandı, 3. sezonu merakla beklemekteyiz. Umarım iptal edilmemiştir.


4. Patrick Melrose

Patrick Melrose, küçük yaşlarda babasının cinsel istismarına maruz kalan birinin yaşadıklarının yetişkinliğine nasıl yansıdığını anlatan beş bölümden oluşan bir mini dizi. Edward St. Aubyn'in beş kitaptan oluşan yarı otobiyografik romanından uyarlanmış. Zaten dizinin otobiyografik olduğunu da öğrenince etkileyiciliği iki katına çıkıyor. Patrick karakterinin neden neden neden diye sorması gibi izlerken siz de aynı şekilde sorarken buluyorsunuz kendinizi... Diziden geriye akılda kalan en iz bırakıcı cümle "insan insana bunu yapmamalı" oluyor. Başrolde Benedict Cumberbatch harika oyunculuğuyla yer alıyor. Dizinin müzikleri muhteşemdi, sahne geçişleri çok iyiydi ve özellikle ben renklere bayıldım. Görsel bir şölendi adeta. İlk bölümde Wild World çalmaya başlayınca tamamdır işte bu diyorsunuz. O sahnede ancak o şarkı çalınabilirdi...


5. Normal People

Normal People, Sally Rooney‘nin 2018 yılında yayınlanan aynı isimli romanından uyarlanmış, ilişki draması türünde bir dizi. Romantizm unsurlarının ve psikolojik ögelerin ağır bastığını söylemek mümkün. Yalın ve samimi bir anlatım tarzı var. Dizide Marianne ve Connell isimli iki ana karakterimiz var. Aralarında yadsınamaz bir çekim olan, birbirlerinin hayatlarında ciddi etkiler yaratabilen, doğal, hassas, tutku dolu ve samimi bir aşk hikayesinin iki kahramanı olan Marianne ve Connell. İkilinin lisenin son yılında başlayan etkileşimleri etraftan gizlemeye karar verecekleri bir yakınlaşmayı beraberinde getiriyor ve üniversite yıllarına uzanacak bir hikayenin temelleri atılıyor. İkili arasındaki ilişkinin farklı dönemlerdeki farklı halleri ve yansımaları üzerine yılların sürüklediği bir serüven bizi bekliyor. Diziyle alakalı oldukça fazla yorum ve inceleme var, arattığınızda görürsünüz. Ben günlük hayat esintileri barındıran, durağan dizi ve filmlerden hoşlandığım için izlerken keyif aldım ama dizinin abartılacak bir tarafı yok.

Annemin Çiçekleri

Tatilin başlamasıyla beraber üstümden koca bir yükün kalkıp ferahlayacağımı sanıyordum ama pek de öyle olmadı. Saçlarımı kestirecektim, bilerek işin son gününe bıraktım ki saçlarımla beraber diğer fazlalıklar da gitmiş olsun ruhen de hafifleyeyim, ama o etkiyi yaratmadı nedense. Sonra ani bir kararla ötelediğim imaj değişikliğini de hayata geçiriverdim. Derken o ferahlama hissine bir anda olmasa da yavaş yavaş erişebildim sonunda. Önce Sapanca gibi yakın çevrede biraz vakit geçirdikten sonra iyice güneye inip canım Ege'me, ailemin yanına geldim. Burada da aslında akışına bıraktığım iş mevzusu da uzaktan da olsa halloluverdi ve çok şaşkınım bu duruma da, çünkü genelde her işim zor olur, hatta olmaz illa bir zorluk çıkar canımdan bezerim. Ama bu sefer nasibimde ne varsa o, zorlamaya gerek yok, hayırlısı neyse o olsun dedim ve sonra nasibim ayağıma geldi. Yaş geçtikçe yeni şeyler öğreniyor, yeni tecrübeler ediniyor insan. Artık bir şeyi zorlamak yok, olursa olur olmazsa olmaz. Bir şeyi de çok istememek gerekiyor zaten. Neyse işte ben cır cır böceklerinin sesleri eşliğinde yeşillikler arasında huzurluyum bu günlerde. Bunlar da annemin terasta yetiştirdiği çiçeklerinden...






25 Haziran 2021 Cuma

Yaşamın Ucuna Yolculuk


“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç bir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. istediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiç bir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlenizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı dendim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”


Tezer Özlü

9 Haziran 2021 Çarşamba

Dizi Beşlisi #1

Bu zamana kadar izlediğim dizileri beşli listeler halinde paylaşmaya karar verdim. Herhangi bir sıralama olmaksızın izlediğim diziler hakkında birkaç cümle edeceğim. Bu listeleri hazırlamamın asıl amacı kendime arşiv oluşturmak. O zaman gelelim ilk beşlimize...


1. How I Met Your Mother

İzlemeye dizi bittikten tam olarak altı yıl sonra başladım. Diziyi sürekli duyuyordum fakat elim bir türlü gitmedi açıp izlemeye. Sonra bir gün ilk bölüme şans vermeyi düşündüm ve işte o günden itibaren bir himym fanı oldum diyebilirim. Dizideki karakterler sanki benim arkadaşlarımmış gibi oldular, onları izleyince mutlu oldum, kısacası benim için bir motivasyon kaynağı oldu. Dizi 9 sezondan oluşuyor ve başlarken "Aman Allahım nasıl biter bu sezonlar" diye düşünüyordum ama bi yerden sonra "Nolur bitmesin" diyerek izlemeye devam ettim. Hala arada açıp rastgele bir bölüm izlerim ama yakın bi zamanda ikinci tur dönme fikri aklımın bir köşesinde. Konusuna değinecek olursam Ted, çocuklarına anneleriyle nasıl tanıştıklarını anlatırken aslında Ted’in arkadaşlarıyla yaşadığı olayları izliyoruz.


2. Game of Thrones

İzlemeyen yoktur herhalde diyeceğim ama illa ki vardır. Bunu eş zamanlı olarak izledim ve izlerken deliriyordum. Böyle dizi çok azdır herhalde. Normalde bu tip eski zamanlarda geçen savaşlı mavaşlı dizilerden pek hoşlanmasam da got apayrı. Tek kelimeyle efsane yani başka diyecek söz bulamıyorum. Toplam 8 sezondan oluşuyor ve ilk 4–5 sezonunu iki kez izledim. Konusuna gelirsek George R.R. Martin’in çok satan kitaplarından uyarlanan dizide, Westeros’un mistik toprakları ve Yedi Krallık’ın kontrolü için mücadeleye giren 9 soylu ailenin taht oyunları ve düşmanlıklarının hikayesini izliyoruz.


3. Lost

Lost ile ilgili epey geyik yapılmış da olsa, finalde ne kadar saçmalamış da olsalar çok seviyorum. Lost izlediğim ilk yabancı diziydi sanırım ve çok çok beğenmiştim. İzlemeye başladığınızda sizi direkt içine alıyor ve merak güdüsü peşinizi bırakmıyor. Lost da gayet uzun bir dizi toplamda 6 sezondan oluşuyor. Bir uçak kazasından sonra ıssız bir adada yaşamak zorunda kalan kahramanların yaşadıkları mistik olayları konu alıyor.


4. Breaking Bad

Breaking Bad de epey popüler dizilerden biri. Ben ancak geçtiğimiz yıl izleyebildim. Dizi çok güzel, konuyla ya da herhangi başka bir şeyle derdim yok ama izlerken çok yavaş ilerliyor gibi geldi ve bazı yerlerde sıkıldım. En azından ilk 3 sezon böyleydi benim için ama 3’ten sonrası güzel akıyor. 50 yaşında kimya öğretmeni olan Walter White, kanser olduğunu öğrenince uyuşturucu yaptığını öğrendiği eski bir öğrencisiyle bu işe girer ve olaylar gelişir.


5. La Casa De Papel

Böyle sürekli merak ettiren heyecan dorukta olan dizilere bayılıyorum. Lcdp tam da böyle bir dizi. Sevenleri de çok sevmeyenleri de. Ben çok seviyorum. Dizi, "Profesör" liderliğindeki ekibin İspanya Kraliyet Darphanesi'ni ve İspanya Merkez Bankası'nı soymasını konu ediniyor. Toplamda şu ana kadar 4 sezonu yayınlandı ve 5. sezonun çekimleri sürüyor.

4 Haziran 2021 Cuma

İlk Sergi Heyecanım

Herkese merhabalar! La Visione Art Gallery’nin düzenlemiş olduğu “FELICITY” sergisinde ben de varım. Harika bir deneyim için yola çıktım. Bu benim ilk sergim ve heyecanım büyük. Hayallerim sonsuz. Resimlerimi yakından görmek isteyenler sergiyi ziyaret edebilirler. Sergi 31 Mayıs’ta açıldı ve 9 Haziran’a kadar devam edecek.


Adres: Süleyman Seba Cad. No:58/1 Maçka Beşiktaş İstanbul

Tüm sanatseverler davetlisiniz 🤗

14 Mayıs 2021 Cuma

Müzikli Meydan Okuma

Zihnin Arka Sokakları'nın müzikli meydan okumasını görür görmez katılmaya karar verdim. Bayılıyorum böyle müzikli meydan okumalara. Meydan okuma aslında beş günlük fakat ben epey geç kaldığım için hepsini birden yapacağım. Geçen yıl da otuz günlük müzikli meydan okuma vardı, o zaman Sakura Mevsimi'ndeydim ve yine büyük bir zevkle katılmıştım. Her bir sorunun muhtemelen bende tek bir karşılığı olmayacak o yüzden çok düşünmeden hemen ilk aklıma gelenleri yazacağım. Öyleyse başlayalım!

1. Başlığında renk geçen sevdiğin bir şarkı.

Bunu epey düşündüm yalan yok ama sonunda buldum.

2. Başlığında rakam bulunan bir şarkı.

Çok sevdiğim Brazzaville'den geliyor. Bu arada klip İstanbul'da çekilmiş. :)


3. Sana yaz dönemini hatırlatan bir şarkı.

Bir yaz bunu epey dinlemiştik, ondan herhalde, çok severim.


4. Gürültülü dinlenmesi gereken bir şarkı.

Kalp kalp kalp.


5. Sende dans etme isteği uyandıran şarkı.

Son günlerde buna takıldım baya enerji veriyor.


6. Yolda giderken dinlenesi bir şarkı.

Uzun yolda sakin sakin giderken dinlemek güzel olmaz mıydı? Uzun yola çıkabileceğimiz zamanlar gelseydi hemen.


7. Dinlemekten usanmadığın bir şarkı.

Bu şarkıyı önceki bir yazımda da paylaşmıştım ama tekrar tekrar dinliyorum cidden ne yapayım :)


8. Yetmişlerden bir şarkı.

Camel'dan geliyooor.


9. Düğününde çalınmasını istediğin bir şarkı.


10. Yeniden yorumlanan bir şarkı.

Feridun Düzağaç'ın şarkısını çok güzel coverlamışlar bence.


11. En sevdiğin klasik müzik parçalarından bir tane seç.

Tabii ki Bach'tan geliyor.
 

12. Karaokede biriyle düet yapmaktan hoşlandığın bir şarkı.

Öyle çok karaoke yapmışlığım yok açıkçası. Düet olarak bir karaoke parçası seçecek olsam kesinlikle bu parça olurdu. Klibine de bayılırım.


13. Seni hayat üstüne düşüncelere iten bir şarkı.


14. Herkesin dinlemesi gerektiğini düşündüğünüz bir şarkı.


15. Bugün hala bir arada olmasını arzu ettiğiniz gruptan bir şarkı.

Ah!


16. Aşık olma hissi uyandıran bir şarkı.

Evet bu şarkı, melodisi bile yetiyor.


17. Kalbini kıran bir şarkı.

Kalbimi kıran demeyelim de dinlediğim zaman derin bir üzüntü hissettiğim diyelim. Bilmiyorum bu soruyu çok yanlış anlamış da olabilirim :D Anathema'yı liseli ergenken acayip dinlerdim ve ne zamandan beri de dinlemediğimi farkettim.


18. Sesine hayran olduğunuz bir sanatçıdan bir şarkı.


19. Çocukluğunuzdan hatırladığınız bir şarkı.


20. Sizi hatırlatan bir şarkı.

Son zamanlarda bu şarkıyı kendime çok yakın hissettim hep.

 

Biraz zor bir challenge oldu benim için sanırım hepsini birden yaptığım için olabilir :D Bu arada bazen durup dururken aklımda bir şarkı çalmaya başlıyor sebepsizce, ben de bu şarkıları şuraya kaydediyorum, şarkı günlüğü gibi bir şey. İsterseniz göz atabilirsiniz, belki yorumlara da güzel şarkılar bırakırsınız belli mi olur ;)

3 Mayıs 2021 Pazartesi

Ayçiçeklerinin Hazin Sonu

Yılbaşından hemen önce akrilik bir tablo yapmıştım. Ayçiçekleriyle dolu bir tarla resmiydi. Fakat bir türlü içime sinmedi. Kaç kez değiştirdim, kaç kat boyadım bilmiyorum. Birkaç aydır son haliyle duvarımda asılıydı. Fakat dün birden bire aldım tabloyu, ayçiçeklerinin rengini değiştireyim derken tablo içinden çıkılamayacak bir hal aldı. Ben de aldım elime fırçayı ve siyah boya ile kapladım. Bir anlık verilmiş bir karardı ve asla geri dönüşü yoktu. Onca ayın emeği bir anda yok oldu. Pişman mıyım? Değilim sanırım. Çünkü en azından şimdi daha içime sinen bir vaziyette. Siyah arka planın üzerine one line art yaptım. Tablonun son halinden gayet memnunum. Bir daha ayçiçeği yapar mıyım? Emin değilim. Ve artık bu tabloyla işim resmen bitti galiba.

             
                                                                   Neydi, ne oldu? 

Görsel hafızaya sahip biri olmama rağmen bunca yıl ajanda kullanmamış olmam -alıp alıp bitirmeden bi kenara attıklarımı saymazsak- hayret verici sahiden. Bu sene başında ajanda kullanmaya kararlıydım, nitekim aldım da ama bu sefer de birden fazla ajandaya sahip oldum. Hal böyle olunca da çokluktan kullanamaz oldum, hangi birine yazacağımı, ne yazacağımı şaşırdım. Biraz takıntılıyım böyle konularda, birine günlük şeyleri yazacaksam diğerine çok önemli şeyleri yazmalıyım. Çünkü birisi çok harika bir yeni yıl hediyesi olarak geldi, Mösyö Taha'nın lisanslı Harry Potter Ajandası. Doğal olarak kullanmaya kıyamıyorum. Ama yine de yazdım çizdim bir şeyler. Fakat her gün de çok önemli bir şey olmuyor takdir edersiniz ki. Şimdi kenarda bomboş kaldı öylece.

Aklıma bir ton şey geliyor fakat bir kenara not etmediğim için zaman zaman unutuyorum haliyle. Ajanda kullanmayı alışkanlık haline getirsem oysaki bu dertten de kurtulurum. Az önce aklıma geldi mesela. Her yıl hangi dizileri ya da filmleri izlediysem -bu aralar sürekli dizi izliyorum o ayrı- bir liste haline getireyim ve kısa kısa da hangi konuda olduklarını ve sevip sevmediğimi yazayım istiyorum. Bunu belki ajandama değil ama şu an buraya yazmış bulundum ve umarım üşenmeden yapabilirim.

21 Nisan 2021 Çarşamba

Umudun Ötesinde


Günlerdir takıldım kaldım. Hani bazen olur ya, bir şarkıyı çok seversin ve senden başka kimse duysun istemezsin. İşte bu şarkı benim için o şarkılardan oldu. Paylaşıp paylaşmamak arasında çok gittim geldim. ama sonunda doldum taştım ve bu hisleri bana yaşatan şarkıyı paylaşmaya karar verdim. Youtube'ta bambaşka alakasız bir şey araştırırken, tamamen tesadüfi bir şekilde denk geldim. Barış Manço'nun bir şarkısının yorumlanması videosuydu denk geldiğim. Barış Manço'yu görünce hemen tıkladım ama şarkının adından hangi şarkı olduğunu hatırlayamadım. Videonun bazı yerlerinde şarkıdan birkaç bölüm çalınca aslında şarkı hiç de yabancı gelmedi, şarkıyı bildiğimi hissettim. Tanıdık geldi ama unutmuşum da bir yandan. Hayal meyal hatırlıyorum, küçükken teybimizde çalardı bu şarkı. Aşinalığım da oradan geliyor. Ama yıllarca ne dinlemişim ne de bir yerlerde duymuşum. Tamamen unutmuşum. Şarkıyı yıllar sonra dinlediğim o ilk an sanki varlığını bile unuttuğum çok eski bir tanıdıkla yeniden karşılaşmış ve de bundan epey mutlu olmuş gibi hissettim. Aslında şarkının bana verdiği hissiyatı kelimelere dökmem çok zor. Ama dinlediğim en mükemmel şarkılardan biri kesinlikle. Barış Manço'nun adeta başka bir zamandan gelen melodisiyle, sözleriyle, mistik havasıyla, büyülü ve bir o kadar da hüzünlü en özel şarkısı bence. Her şeyiyle o kadar güzel ki... Kelimeler kifayetsiz.

"Yaşam denen uykudan uyanmasını bilen yar ola"

20 Nisan 2021 Salı

Kırmızı Saçlı Kadın

Orhan Pamuk'un okuduğum ilk kitabı oldu Kırmızı Saçlı Kadın. Kitabı sabaha karşı bitirdim ve hemen sıcağı sıcağına bir şeyler yazmak istedim. Kitapta otuz yıl önce babası tarafından terkedilmiş liseli bir gencin yazın İstanbul yakınlarında bir kasabada para kazanmak amacıyla kuyucu bir ustanın yanında çalışmasıyla başlayan olaylar ve sarsıcı bir aşk hikayesi anlatılıyor. Kitabın, okunması kolay ve akıcı bir dili var. O yüzden okurken hiç zorlanmadım. Belli bir yerden sonra da işin içine merak unsuru karıştığı için kitabın yarısından fazlasını neredeyse bir çırpıda okudum bitirdim. Bu yönden de hoşuma giden bir kitap oldu. Kitapta sıkça Sophokles'in Kral Oedipus'u ve Firdevsi'nin Rüstem ve Sührab'ından bahsediliyor. Ve kitabın sonu da aslında çok da tahmin edilemeyecek olmayan bir son ile bitiyor. Ama yine de heyecan unsuru yerini koruyor. Benim için okuması zevkli bir kitap oldu. Orhan Pamuk'un okuduğum ilk kitabını beğendim. Acaba bundan sonra hangi Orhan Pamuk kitabını okusam? Var mı tavsiyesi olan? Yorumları bekliyorum :)

10 Nisan 2021 Cumartesi

Taş Boyama

Merhabalar! Bu sefer biraz taş boyamadan bahsedeceğim. Yazın Ölüdeniz'den harika taşlar toplamıştım. Taş boyama yapmak için biraz büyükçe, yuvarlak ve pürüzsüz taşlar gerekiyor. Ölüdeniz tam da böyle taşlarla doluydu. İlk hevesle üç tanesini boyamıştım. Geriye kalanları boyamak daha yeni nasip oldu. Boyarken de videosunu çektim, youtube kanalıma yükledim, buradan izleyebilirsiniz. :)


Benim taşlarım açık renkli olduğu için altına beyaz boya sürmeye gerek duymadım. Öncelikle istediğim desenleri kurlun kalem ile taşların üzerlerine çizdim. Daha sonra da akrilik boyalarım ve kesik uçlu fırçam ile boyadım. Detaylar için de ince uçlu fırçalarımı kullandım. Boyama işim bittikten sonra kalın uçlu kalıcı kalemlerim ile son dokunuşları yaptım. Taşları boyama işini bitirip kurumalarını bekledikten sonra da sprey vernik ile vernikledim. Bu aşamada iyice kurumasını beklemek çok önemli. Ve işte taşlarım hazır!

28 Mart 2021 Pazar

İstanbul'u Geziyorum

İstanbul'da o kadar çok gezilecek görülecek yer, öğrenilecek şey var ki bir yerden başlamak lazım! İki sene önce yaz tatilinde üç günümüzü İstanbul'u gezmeye ayırmıştık. Birçok yerini gezdik gördük ama görmediğimiz daha çoook yeri vardı tabii ki... Gezmeye, yeni yerleri, yeni kültürleri keşfetmeye bayılırım. Gezip keşfetmeye önce yaşadığımız şehirden başlayalım dedik. Günlerce gezi planı yaptım, rota oluşturdum. İstanbul büyük şehir, bir yerden bir yere gitmek de hiç kolay değil. Plan yaparken gidiş geliş sürelerini, mesafeleri de hesaba katmak gerekiyor. Madem ben bu kadar uğraştım, gezi planı oluşturdum, belki birilerinin de işine yarar diye burada da paylaşmaya karar verdim. Bu yazıyı hazırlamak epey uzun sürdü. Umarım bu emeklerim boşa gitmez ve birilerinin işine yarar. :) 

Eğer şehir dışından günübirlik geliyorsanız, rotadaki yerlerin hepsini gezmeye fırsat bulamayacaksınız. Ama en azından fikir edinmiş olursunuz, belki kendi listenize ekleme çıkarma yaparsınız. Ben üç günlük bir gezi programı hazırladım. Listem öyle kabarık ki, hepsini dolaşmak için üç gün bile yetmedi. Listemdeki  her yere gidemedik maalesef. Hem zaman yetmedi hem de epey yorulduk. Ben yakın civarlarda başka zamanlarda gittiğim yerleri de ekleyeceğim. Bir de bu liste haricinde başlı başına bir gün ayırmak gereken rotalar var -tarihi yarımada gibi- onları da başka yazılarda paylaşmayı düşünüyorum. Unuttuğum ya da atladığım yerler illa ki olmuştur. Lütfen yorumlarda belirtmekten çekinmeyin :)

Birinci Gün

Beylerbeyi Sarayı

Önce çokça zamandır merak ettiğim Beylerbeyi Sarayı'ndan başladık. Beylerbeyi Sarayı, İstanbul'un Üsküdar ilçesinin Beylerbeyi semtinde bulunan ve Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında mimar Sarkis Balyan'a yaptırılan saraydır. Saray hem dıştan hem içten çok güzel ve etkileyiciydi. Denizin kenarında, kesinlikle görülmeye değer bir saray. Sarayı gezerken girişte ücretsiz olarak elektronik bir cihaz alarak sesli rehber hizmetinden faydalanabiliyorsunuz, bence imkan olan her müzede bu sesli rehberlerden yararlanmalısınız, çok faydası oluyor.

Kız Kulesi

Beylerbeyi'nden sonra yine Üsküdar'da bulunan Kız Kulesi'ne geçtik. Kız Kulesi'ni sahilden hep izliyorduk ama ilk kez kendisine gidecektik ve çok heyecanlıydım. Önce sahilde bulunan teknelerle Kız Kulesi'ne gittik. Daha sonra içine girip yukarı çıktık. İçi çok küçüktü. İçinde bir restoran da bulunuyor. Kız Kulesi ile ilgili birçok efsane mevcut. Kuleyi gezerken onları düşündüm, çok etkileyiciydi. Kuleden İstanbul'u seyretmek ise bir başka güzeldi.

Fethi Paşa Korusu

Hem bir orman havası alıp mavi ve yeşile doymak, hem de karınlarımızı doyurmak için Fethi Paşa Korusu'na geçtik. Koruda belediyenin sosyal tesisleri bulunuyor. Bu sosyal tesislerin restoranları hem kaliteli hem de uygun fiyatlı olduğu için sık sık tercih ediyoruz.

Nakkaştepe Millet Bahçesi

Burası belki bir dinlenme alanı ya da piknik yeri olarak algılanabilir ama görsel açıdan eşsiz bir şölen sunmasıyla bence harika bir yer. Sanırım burada gördüğüm manzara İstanbul'un hiçbir yerinde yok. Fotoğraflardan veya videolardan bu güzelliği anlayamazsınız, kesinlikle gidip görmeniz gerekiyor.

Kuzguncuk

Biz Kuzguncuk'a geçtiğimizde hava kararmış akşam olmuştu. Ama Kuzguncuk'a daha önce de gittiğim için önceki gezimden paylaşım yapacağım. Kuzguncuk etrafını koca çınarlar, yalılar ve harika ahşap evlerin süslediği, geleneksel Boğaz yaşamını hissedeceğiniz renkli bir boğaz semti. Zamanında birçok diziye de ev sahipliği yapmış. Ekmek Teknesi, Perihan abla gibi... Refika'nın Mutfağı da yine bu semtte yer alıyor. Sokaklarında gezmek, dolaşmak öyle güzel ki, insanın hiç gidesi gelmiyor. İcadiye caddesinde sıralanmış kafeleri ve restoranları da ayrı bir hava katıyor. Kuzguncuk Bostanı'nı da görmeden olmaz. Burası halkın nefes aldığı, sosyalleştiği, akşamları sinema izledikleri, özel günlerini kutladıkları bir yaşam alanı olmuş.

İkinci Gün

Payidar Galata'da Kahvaltı


İkinci gün karşıya geçtik ve evden erken çıktık, kahvaltıyı da dışarıda edelim dedik. Epey araştırma yaptıktan sonra Galata'da Payidar isimli bir mekanda kahvaltı etmeye karar verdik. Çok mu memnun kaldık? Pek sayılmaz. Özellikle tek kişilik kahvaltı alana tek bardak çay vermeleri bizden eksi puan almalarına sebep oldu. Ama doymadık da diyemem. 

Galata Kulesi

Galata Kulesi'ne gittiyseniz kapısındaki uzuuun sırayı da muhakkak görmüşsünüzdür. Bu kez çıkmaya kararlıydık. Benim ikinci olacaktı. Bir saatte bize sıra geldi sanırım. İnsan sırayı görünce gözü korkuyor ama ortalama bir saatte sıra geliyor, çok da endişelenmeyin. Önce belli bir yere kadar asansör ile çıkılıyor. Daha sonra 1-2 kat kadar da sarmal merdivenlerle yukarı çıkıyorsunuz. Asansörden inilen yerde bir restoran, en tepede de bir kafe bulunuyor. Galata'ya çıkıp enfes İstanbul manzarasını seyre dalmak çok güzel ama bence aşağıdan Galata'yı izlemek daha güzel.

Kamondo Merdivenleri

1850'li yıllarda yapılan merdiven, bölgenin en önemli banker ailelerinden biri olan Kamondo Ailesinden Abraham Salomon Kamondo adına yaptırılmış. Zaten mimari yapısından dolayı dikkatinizi çekmemesi imkansız. Yine fotoğrafı çekilecek mekanlardan biri diyebiliriz.

Salt Galata

Kamondo Merdivenleri'nden Bankalar Caddesi'ne indiğinizde Salt Galata karşınızda kalıyor. Sergi alanları, kafesi ve ücretsiz wi-fi bulunan kütüphanesiyle eski bir banka binasında yer alan sanat merkezini de ziyaret edebilirsiniz. Özellikle fotoğraf çekmeye doyamadığım binası kesinlikle hayran olunası.

Masumlar Apartmanı


Buralara kadar gelmişken Masumlar Apartmanı'nı da görmeden gitmez olmaz. Asmalı Mescit'te Jurnal sokakta yer alıyor kendisi. Bina birçok diziye ve filme ev sahipliği yapmış, Şahsiyet, Kurtuluş Son Durak gibi... Apartmanı merak edenler, seti ve oyuncuları görmek isteyenler uğrayabilirler.

İstanbul Modern

İstanbul Modern'e iki kez Karaköy'deki eski yerindeyken gitmiştim ve bayılmıştım. Daha sonra o bina tadilata girdi ve uzun bir süredir hala tadilatta. Bina tadilattayken İstanbul Modern geçici olarak Galata'da başka bir binaya taşındı. Bu arada İstanbul Modern, Türkiye'nin ilk modern sanat müzesi. 

Santa Maria Draperis Kilisesi

1584 yılında kurulan kilise, İstanbul'un en eski Roma Katolik cemaatlerinden birisiymiş. Geçen hafta İstiklal Caddesi'nde yürürken yeni fark ettim burayı. Fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim tabii ki.

Pera Müzesi

Yine içinde bulunduğu binasıyla kendine hayran bırakan bir yapı daha. Müze katlarında, çok amaçlı sergi salonları, oditoryum, eğitim odası, Artshop ve Pera Cafe gibi birimler bulunuyor. Tek yerli oryantalist ressam olarak da isimlendirilen Osman Hamdi Bey’in eserleri ve ünlü Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu Pera Müzesi’nde sergileniyor.

Salt Beyoğlu

Salt Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde yer alıyor. Altı katlı binasında sergileri, etkinlikleri, sinema, kafe ve mağaza mekânları bulunan bir sanat merkezi.

Fransız Sokağı

Buraya Cezayir Sokağı da diyorlar. Galatasaray Lisesi'nin arkasında kalıyor. Açıkçası internette araştırırken çok methedilen bir yer olduğunu görmüştüm. Ama gidip görünce abartıldığını anladım. Belki de eskiden çok güzel bir yerdi, ama artık öyle olmadığı kesin, yani ben pek sevemedim. Çünkü bana nargile sokaktan farksız geldi açıkçası. Güzel olan tek yanı rengarenk olmasıydı sanırım.

Sent Antuan Kilisesi


İstiklal'e gelip de buraya uğramayan yoktur herhalde. St. Antuan Katolik Kilisesi İstanbul'un en büyük ve cemaati en geniş Katolik Kilisesi'ymiş. 

Yapı Kredi Kültür Sanat

Yayıneviyle, kitabeviyle, araştırma kütüphanesiyle, sergi salonlarıyla, etkinliklerle, atölye çalışmalarıyla bezenmiş bir sanat merkezi. Kitabevinin sol tarafından müze tarafına çıkabiliyorsunuz. 

Akbank Sanat

Çeşitli kültürel organizasyonaları ev sahipliği yapmak amacıyla kurulmuş bir sanat merkezi. Akbank Sanat sergilerden modern dans gösterilerine, konserlerden panellere, çocuk atölyelerinden film gösterimlerine uzanan geniş bir yelpazede birçok farklı etkinliğe ev sahipliği yapıyor.

Aya Triada Kilisesi

Burayı tesadüfen keşfetmiştik. Beyoğlu'nda görülmesi gereken en önemli tarihi yapılar arasında bulunuyor. Gittiğimizde kapı açıktı ve içeri girdik. Meğer içeride ayin varmış. İlk kez bir ayine şahit oldum. Kilisenin mimari yapısına da hayran kalmıştım. 

Üçüncü Gün

Beşiktaş Kahvaltıcılar Sokağı

Bu kez de Beşiktaş'taki kahvaltıcılar sokağında kahvaltı ederek güne başladık. Sokakta baştan sona kahvaltıcılar sıralanmış. En iyisi hangisidir diye epey araştırmıştım ama aslında hepsi birbirine çok yakın. Zaten gittiğinizde o kadar kalabalık olduğunu görünce neresi boşsa oraya oturuyorsunuz.

Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı, başlı başına bir gün ayrılması ve apayrı bir gezi yazısı hazırlanması gereken yerlerden biri. O yüzden çok detaya girmeyeceğim. Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı'nın yanında biraz sönük kaldı diyebilirim. O kadar büyük ve o kadar etkileyiciydi ki... Girişte yine sesli rehber edinirseniz sarayı dolaşmak epey kolaylaşıyor.

Maçka Teleferik

Biraz soluklanmak için Maçka Parkı'na gittiğimizde teleferik levhasını görünce deneyimlemeye karar verdik. Çok kısa bir mesafe üzerine kurulmuş ama ulaşımı epey kolaylaştırıyor. Tabi biz ulaşım için değil zevkine bindik orası ayrı :) Teleferik kabini her tarafı kapalı bir kabindi ve yaz mevsimi olduğu için içeride kalmak ve kokudan bayılmamak bir hayli zordu. Yine de güzel bir deneyimdi, en son Uludağ'da teleferiğe binmiştim.

Akaretler

Akaretler, bir diğer deyişle “Sıra evler” 1870’lerde Dolmabahçe Sarayını da inşa eden ünlü mimar Sarkis Balyan tarafından, Dolmabahçe Sarayının yapımında çalışan işçiler için yapılmış evlerden oluşuyor. Evler daha sonra sarayın muhafızları ve ağaları tarafından ikamet edilen yerler olmuş. Şimdiyse burada oteller, kafeler, restoranlar bulunmakta. Mimarisi ve akşam ışıklandırması görülmeye değer yerlerden biri. Mendel's Chocolatier ve Mathilda Profiterol'ü denemenizi öneririm.

Bizim üç günlük gezimiz burada sona eriyor. Ama İstanbul gez gez bitmez. Daha önceden gidip gezdiğim birçok yer de var, hala daha gidip göremediğim yerler de... Zaman zaman hem güncel hem de eski gezilerimi bu başlık altında paylaşacağım. Görüşmek üzere! 🙋🏻‍♀️

15 Mart 2021 Pazartesi

Postcrossing Nedir ve Nasıl Kullanılır? Kartpostal Nasıl Hazırlanır ve gönderilir?


Postcrossing.com kartpostal alıp göndermek amacıyla kurulmuş bir site. Siteye kendi adresimizi açık bir şekilde yazarak kayıt oluyoruz. Kayıt olduktan sonra site bize 5 adet kartpostal gönderme hakkı veriyor. Bir tane "send a postcard" butonu var ve bu butona tıklayınca siteye üye olan, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan rastgele bir kullanıcının adresi bize veriliyor. Fakat bu kullanıcının adresinin bize çıktığından o kullanıcının kesinlikle haberi olmuyor. İlk seferde verilen bu 5 kartpostal hakkını aynı anda kullanabiliriz. Böylece 5 farklı adrese kartpostal gönderebiliyoruz. Bu arada üye olurken yurtiçinden kartpostal alınsın mı ve aynı anda aynı ülkeye kartpostal gönderilsin mi gibi seçenekler var. Ben bu iki seçeneği de aktifleştirmedim. Çünkü sadece yurtdışından kartpostal alıp/göndermek istiyorum. Gönderdiğim kartpostalların da hepsinin ayrı ülkelere gitmesini istiyorum.


Bize çıkan rastgele adreslerin yanında aynı zamanda bir kod da veriliyor. Buna postcard ID deniyor. Bu kod çok önemli. Bu kodu kartpostalda silinmeyecek, açık, okunabilir bir şekilde yazıyoruz ki kartımız karşı tarafa ulaşınca kart attığımız kişi bu kodu alıp sitede ilgili bölüme girebilsin. Eğer bu kodu karşı taraf siteye girmezse, site bizim kartı göndermediğimizi varsayacaktır. Adres ve postcard ID aynı zamanda mail adresimize de gönderiliyor. Adres çıkınca kartı göndereceğimiz kişinin profilini de görebiliyoruz. Profilinde genellikle herkes kendisi hakkında bilgi veriyor. O bilgilerden yararlanarak (neleri sevip sevmediği gibi) ona göre bir kart gönderebiliriz. Ya da bazıları zarf içinde kartpostal istiyor (evet kartpostallar normalde zarfsız gönderiliyor, en başta bana tuhaf gelmişti çünkü zarfsızken yolda yıpranır diye düşünüyordum hep ama sonradan zarfsız olmasını sevmeye başladım, kartlardaki yıpranmışlık o yaşanmışlığı ve zorlu yollardan geçip geldiğini anlatıyor sanki), pullu ve yazılı ya da yazılı olmayan kartpostal isteyenler de oluyor.


Öncelikle işe kartpostal satın alarak başlıyoruz. Ben kartpostallarımı genelde kırtasiyelerden, hediyelik eşya dükkanlarından ya da müze gibi yerlerden aldım. Ama en sevdiğim kartpostallarımı herhalde Kadıköy'deki Shoko'dan almışımdır, hem kaliteli hem de çok uygun fiyatlılardı.

Ben kartpostal yazmaya başlamadan önce pulları yapıştırıyorum ki yazılar ve süslemeler daha sonradan pul ile kapanmasın. Pulları filateli.com'dan alabilir ya da postaneye gittiğinizde görevliden istiyebilirsiniz. Yurtdışına kartpostal göndermenin ücreti en son 4 tl idi, ücrette değişiklik olabilir. Kartpostal gönderirken sadece pula ücret ödeyip, üstüne yapıştırıp postane görevlisine teslim ediyoruz ve işlem tamamlanıyor. Önceden aldığınız pulları evde yapıştırıp da gittiğinizde ise ayrıca bir ücret ödemeden postaneye gidip görevliye teslim edebilirsiniz.

Kartpostal yazarken genelde kendimle ilgili genel şeylerden; adım, nerede yaşadığım, yaşım, işim ve birkaç hobimden kısaca bahsediyorum. Belki de bazen bir şarkı tavsiyesi ekliyorum. Çeşitli bantlar ve stickerlarla süsleyerek kartpostalımı hazır hale getiriyorum. En son yapılacak şey ise PTT'ye gidip kartı göndermek oluyor.


Artık bundan sonra yapılacak tek şey beklemek. Kartlarımız gönderdiğimiz kişiye ulaştığında bize, alan kişinin teşekkür mesajıyla birlikte mail geliyor. Kartı gönderdiğimiz kişi yukarıda da bahsettiğim postcard ID denen kod numarasını sisteme giriyor ve bizim profilimizi görüyor. Eğer bu numarayı yazmazsak kartımız ulaşır ama bizden geldiği bilinmez. Sisteme kaydedilmez ve sitenin bundan haberi olmaz. Bizim adresimizi de başka kullanıcılara çıkarmaz. Dolayısıyla kartı bizim gönderdiğimiz gözükmeyince karşılığında kart alamayız. Her bir gönderdiğimiz kart alıcısına ulaştığında bizim adresimiz de başka bir kullanıcıya daha çıkıyor. Ama kart posta kutumuza gelene kadar bizim bundan asla haberimiz olmuyor. Aslında dev bir sürpriz sitesi diyebiliriz buraya belki de :) Sistemden gönderdiğiniz her 1 kart karşılığında 1 kart alıyorsunuz. Belirli limitleri aştıktan sonra gönderebileceğiniz kart sayısı da yükseliyor.

Gönderdiğimiz kartlardan yerine ulaşmayanlar da elbette ki oluyor. Site bu gibi ulaşmama, kaybolma ya da kodu doğru girememe gibi durumlar için limit olarak 60 gün süre koymuş. 60 gün içinde ulaşmazsa site o kartı süresi dolmuş olarak gösteriyor. Bir kart süresi dolduğunda yeni bir kart göndermek için tekrar adres alma hakkımız oluyor. Kartın ulaşma süresi uzun olabilir, gönderdiğimiz kart 60 günden daha uzun sürede ulaşabilir ama kart süresi dolsa bile alan üye sisteme kartı kaydedebilir. Yani kartın süresinin dolması bizim ve karşıdaki üyenin daha fazla beklemesini önlemek için alınmış bir önlem aslında. Hem biz tekrar kart alabiliyoruz hem de alacak olan üyenin adresi o kart yerine bir kart alabilmesi için başka bir üyeye veriliyor. Gönderdiğimiz kart kaybolabilir ya da kartı gönderdiğimiz üye postcrossing’i bırakabilir. Eğer kartın süresi dolar ve 365 gün içinde sisteme kaydedilmezse siteden silinir. 365 günden sonra kartımız siteye kaydedilemez.


Bize bir kartpostal geldiğinde ve üzerinde postcard ID görmüşsek eğer yapmamız gereken, hemen siteye girip "register a postcard" butonuna tıklamak. Bize gelen kartta yazan ID kodunu ekranda çıkan bölüme girerek kartı siteye kaydedeceğiz. Aynı zamanda kartı gönderen kişiye de bir teşekkür mesajı yazmalıyız. İşte bu kadar!


Postcrossing'ten gelen sürpriz kartpostallar beni her zaman çok heyecanlandırıyor. Yıllardır severek yaptığım ve uzun yıllar boyunca da devam etmeyi düşündüğüm bir uğraş. Elimde dünyanın dört bir yanından gelen birçok kartpostaldan bir koleksiyon oluştu, hedefim bu koleksiyonu daha da genişletmek. :)

Elimden geldiğince anlatmaya çalıştım, umarım faydasını görürsünüz. Yine de aklınıza takılan bir şey olursa lütfen yorum bırakmaktan çekinmeyin, seve seve cevaplarım. :)

Happy Postcrossing! :)