30 Temmuz 2018 Pazartesi

Arabayla Ege Turu


Herkese merhaba!

Arabayla Ege turu yapmak isteyenlere fikir olması amacıyla yaptığımız geziyi tüm detaylarıyla burada paylaşacağım. Öncelikle liste halinde yazıyorum, detaylıca anlatımı aşağıda bulabilirsiniz.

  • Şirince
  • Azmak Nehri, Akyaka
  • Meşhur Akçapınar Tostçusu Aşıklar Yolu
  • Marmaris
  • Marmaris Kalesi ve Arkeoloji Müzesi Eski Marmaris Evleri
  • Marmaris Kapalı Çarşısı Kızkumu Plajı
  • İçmeler Sahili Turunç Sahili Amos Sahili Amos Antik Kenti Dalyan
  • Kaunos Kaya Mezarları Nar Danesi
  • İztuzu Plajı Fethiye
  • Aşıklar Tepesi Paspatur Çarşı
  • Amyntas Kaya Mezarları Telmessos Antik Kenti Ölüdeniz
  • Ölüdeniz Tabiat Parkı Kumburnu
  • Belcekız Plajı
  • Babadağ (seyir ve yamaç paraşütü) Hisarönü
  • Kayaköy
  • Saklıkent Kanyon
  • Tlos Antik Kenti
  • Kelebekler Vadisi Likya Yolu
  • Kibyra Antik Kenti Salda Gölü


Birinci Gün

 

Yola İstanbul'dan kendi arabamızla çıktık. Yola çıkmadan uzun zaman önce gezilip görülecek yerleri araştırmaya pek fırsatım olmadı. O yüzden biraz şansa bırakmış olduk, böylesi belki de daha heyecanlı oldu. İlk durak Şirince'ydi. Bu istikamette ilerlerken Efes levhaları karşımıza çıkıyor. Zamanımız olmadığından Efes turunu başka bir zamana bıraktık. Şirince'ye vardığımızda köyün girişinde bulunan bir otoparka arabamızı park ettik ve kendimizi Şirince'nin şirin mi şirin sokaklarına attık. Çeşit çeşit sergilerin sizi karşıladığı bu sokaklarda incik boncuk, takı, çanta, kıyafet, hediyelik eşya alışverişi yapabilirsiniz. Biz öyle yaptık. :)



Şirince'yi son yıllarda turistik açıdan da ön plana çıkaran meşhur şarapları... Özellikle meyveli şarapları meşhur. Bir sürü şarap mahzeni var ve tadım yapabiliyorsunuz.



Bütün bunların haricinde St. John Baptist Kilisesi, Dimitrios Kilisesi ve Taş Mektep Müzesi'ni ziyaret edebilirsiniz. Meşhur Kumda Kahve'yi tadabilirsiniz. Ayrıca bizim ziyaret edemediğimiz Nesin Matematik Köyü ve Tiyatro Medresesi'ne de uğrayabilirsiniz. Acıktıysanız da karnınızı doyurabileceğiniz birçok güzel restoran bulunmakta.



Şirince'den tekrar yola çıkıp Marmaris'e varıyoruz. Sadece gezilip görülecek yerleri değil, konaklayacağımız yeri bile önceden ayarlamadığımız için önce Marmaris Sahili'ni ve Marmaris Çarşısı'nı şöyle bir turlayıp hemen otel aramaya başlıyoruz. Biz daha çok zamanımızı gezip görme ile geçireceğimizden otel işini sadece gece gelip yatmalık olarak Marmaris merkezde küçük bir yer ayarladık.

 

İkinci Gün


Ertesi sabah ilk işimiz çok merak ettiğim Akyaka'daki Azmak Nehri'ne gitmek oldu. Nehirde turlayan teknelere binip nehrin güzelliğini doyasıya yaşayabilirsiniz. Biz de hemen 30 dakikalık tekne turuna katıldık. Ücreti kişi başı 12,5 TL idi. Kesinlikle bu deneyimi tatmanızı tavsiye ederim. Tekne akvaryum denen bir bölgeye geldiğinde suyun berraklığı sayesinde nehir içindeki çeşitli bitkileri ve balıkları görebilme imkanına erişiyorsunuz.



Tekne turumuz sona erince kısa bir Akyaka turu yaparak karnımız da acıktığı için Meşhur Akçapınar Tostçusu'na gittik. Tostunun ve özellikle ayranının enfes olduğu duyumunu aldığımız için buraya giderken tereddüt etmedik. Fakat ayranı gerçekten güzel olsa da tostunu biraz abarttıklarını söyleyebilirim. Akçapınar Tostçusu'na Aşıklar Yolu denen ağaçlı bir yoldan geçerek geliyorsunuz. Fotoğraf çekilmek isteyenler için güzel bir fırsat.



Bu civarlarda bulunan ve herkesin tavsiye ettiği eski adıyla Kleopatra Adası yeni adıyla Sedir Adası'nı görmeye gidebilirsiniz. Aynı zamanda Kedrai Antik Kenti'ni gezebilirsiniz. Bizim acemiliğimize geldi ve burayı atlamak zorunda kaldık malesef.

Günümüzün geri kalanını denize girmeye ayırıyoruz. Marmaris'te en güzel denize girilecek yer olan İçmeler Sahili'ne yola çıkıyoruz. Burada sahilde beach club'lar sıralanmış şekilde. İki kişi 20 TL vererek şezlong kiralıyorsunuz, yiyecek içecek isterseniz garsonlar ilgileniyor. Ayrıca soyunma odası, duş ve tuvaletleri de mevcut. İçmeler denizini biz beğendik, sahil kum ve deniz dalgalı değildi.

Burada iki saat kadar zaman geçirdikten sonra otelimize gidip üstümüzü değiştirerek Marmaris Marina'ya geçiyoruz. Balık yemek istediğimiz için balık restoranlarından birine Marina Sandal Restaurant'a oturduk. Biz çipura/çupra yedik ve gayet memnun kaldık hatta diğer akşamlar da gitmeyi düşündük fakat fırsatımız olmadı. Ayrıca müzik ve eğlence arayanlar için fasıl da vardı. Buradan kalkınca tabi ki Marmaris geceleri bizi bekliyordu. :) Marmaris'in harika bir gece hayatı var. Özellikle Marmaris Barlar Sokağı müthiş bir enerjiye sahipti. Büyük büyük eğlence yerleri vardı ünlü DJ ve sanatçıların çıktığı, yüksek müzik seslerinin birbirine karıştığı... Dikkatimizi çeken diğer şey de oldukça çok Rus turist olmasıydı. Barlar Sokağı'nın bir ön sokağı sahil oluyor. Sahilde de bir sürü kafeler ve hediyelik eşya, takı, vs. satan yerler mevcut.


Üçüncü Gün

Ertesi gün Marmaris'in tam merkezinde ve sahilde bulunan Marmaris Kalesi ve Marmaris Arkeoloji Müzesi'ni geziyoruz. Buraya eğer Müzekart'ınız varsa onunla girebiliyorsunuz. (Müzekart sayesinde en başta kartı çıkarırken 50TL verip sonra bir yıl boyunca geçerli yerlerde sınırsız müze ve ören yeri gezebiliyorsunuz, olmayanlara kesinlikle tavsiye ederim.) Yalnız burada uyarmak isterim ki biz tam öğle vakitlerinde gezmeye kalktığımızdan az kalsın baygınlık geçirecektik, önerim ya sabahtan ya da güneş tepede olmadığı bir vakit buraları dolaşmanız. Ama gezgin ruhum buraları bitirince bir de hemen yanı başında olan Eski Marmaris Evleri'ni görmek için can atıyor. Ve başlıyoruz yokuş tırmanmaya. O kadar çok beğendim ve hayran kaldım ki anlatamam. Daracık sokakları kesinlikle görülmeye değer. Birçok sokak merdivenlerden oluşuyor zaten ve eni bir evin koridoru genişliğinde sadece. Hele ki neredeyse her evin bir tarafından sarkan begonviller var ki aşık olunası. Anladığımız kadarıyla bu evlerde hala yaşayanlar da var. Sıcaktan ve yokuş tırmanmaktan canımız çıkmamış olmasaydı en tepeye kadar gitmek isterdim fakat dayanamadık. Marmaris'in merkezinde bulunan oldukça büyük Marmaris Kapalı Çarşı'sını da gezebilirsiniz.



Arabaya atlayıp yine çok merak ettiğim meşhur Kızkumu Plajı'na gidiyoruz bu sefer. Burayı meşhur yapan deniz üzerinde yürüyormuş hissi veren 600 m batık bir patika gibi uzanan plajı olması. Buraya girerek denizin ortasında yürümenin keyfini çıkarabilirsiniz. Tabii ki oluşumuna dair bir efsanesi de yok değil. Efsaneye göre, eski zamanlarda bir kralın kızı, fakir balıkçıya aşık olur. Ancak kral, kızını balıkçıya vermez. Kralın kızı, balıkçı sevgilisiyle gizli gizli buluşur. Birileri, kızının balıkçıyla buluştuğunu krala anlatır. Bunları duyan kral çok öfkelenir. Bir gece kızını kumsalda yakalayan kral, askerlerine de ışıkla balıkçıya işaret vermelerini emretmiş. Delikanlı ışığı görünce atlamış kayığına, kumsala doğru kürek çekmeye başlamış. Derken kız, askerlerin elinden kurtulmuş ve sevgilisini kurtarmak için koşmaya başlamış. Ama sevgilisinin kayığına varması imkansızmış. Atmış kendini sulara ve o anda bir mucize gerçekleşmiş: Kızın adım attığı her yer kuma dönüşürken, peşinden koşan askerler, denize gömülmüş. Kız kayığa kadar koşmuş ancak iki sevgili tam kavuşacakken bir okçu, delikanlıyı hedefleyip sallamış okunu. Ok gelip delikanlıya sarılan kızı bulmuş. Kızın bastığı yerde ortaya çıkan kumlar, kan suya karışınca kırmızıya boyanmış. Delikanlı ise almış yaralı sevgilisini gitmiş. Bir daha da onları ne gören olmuş ne de duyan…


Kızkumu'ndan ayrılıp Amos Antik Kenti'ne varıyoruz. Antik kent oldukça yüksek bir yerde, dağın tepesinde kalıyor. Arabadan indikten sonra merdivenlerle epey bir tırmanıyoruz ve panoramik bir manzara bizi karşılıyor. Amos Sahili de buradan görülebiliyor. Buradan da dağları aşarak Turunç Sahili'ne ulaşıyoruz. Turunç'u beğendik fakat ne Amos ne de Turunç'ta denize girmeye zamanımız kalmadı. Ayrıca arabayla dolaşmanın pek uygun bir yol olmadığı kanısına vardık çünkü epey bir dağ aşmanız gerekiyor. Özellikle uçurumlar ve virajlardan ürkmedim desem yalan olur. Aslında Marmaris'te en güzel yapılabilecek şey tekne turu. Tekne turu ile birçok koya ve sahile deniz yoluyla daha kolay ulaşım sağlayabilirsiniz. Ama bir gününüzü alıyor. Biz hep şurayı da görelim buraya da gidelim dediğimizden bir türlü tekne turuna çıkamadık. Bir daha gidersek yapacağımız ilk şeylerden biri tekne turu.

Tekrar otele gelip duş alıp yemek yemeye çıkıyoruz ve Marmaris Çarşısı'ndaki sokak aralarında Etiler Restaurant diye bir yer keşfediyoruz. Porsiyonlar oldukça büyüktü ve fiyatlar porsiyonlara göre gayet uygundu. Yemekler de lezzetliydi, tavsiye ederim. Buradan kalkınca yine hareketli olan sahil/marina tarafında dolaşmaya gidiyoruz. Ben Marmaris gecelerini sevdim. Oldukça hareketli ve eğlenceli. Her kesime hitap edecek mekanlar var. Daha ne olsun.

Dördüncü Gün

Marmaris'te zamanımız dolunca biniyoruz arabaya ve tekrar yola çıkıyoruz. Rota Fethiye, Ölüdeniz! Ama giderken yol üzerinde güzellikleri görmeyi de ihmal etmiyoruz. Önce Dalyan'dan geçiyoruz ve karnımızı doyurmak için güzelliğini duyduğumuz yol üzerindeki Nar Danesi'ne uğruyoruz. Varmadan önce küçük nar maketleri sizleri karşılıyor. Her yer nar konsepti ile dekore edilmiş. Çok hoş bir bahçesi var, üzerinde ördekler yüzen küçük bir göleti bile var. Burasının mısır böreği meşhur. Ve tabii ki de nar suyu! Biz kıymalı gözleme, mısır böreği, ayran ve nar suyu söyledik. Nar suyu gerçekten güzel ama diğerleri ortalama diyebilirim.


Dalyan'dan çıkıp meşhur İztuzu Plajı'na geçiyoruz. Ve buraya tam anlamıyla bayıldık! Bir kere tamamen ince kumdan oluşuyor ve güzelliği görülesi bir sahil. Bizim gittiğimizde biraz dalgalıydı ama sabah saatlerinde durgun oluyormuş. Burasının en önemli özelliği caretta caretta kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktığı doğa harikası bir plaj olması. Caretta carettalar akşam güneş battıktan sonra sahile çıkıp yumurtalarını kuma gömüyorlarmış ve yumurta bırakılan bölgeler işaretlenmiş. Bu yüzden de akşam saat 8'den sabah 8'e kadar plaj insanlara kapalı, çevresinde gürültü yapmak ya da ışık yakmak yasak.

Yine Dalyan'da bulunan Kaunos Kaya Mezarları da oldukça meşhur fakat önceden de söylediğim gibi buraya da tekne turu ile gidilmesi daha ideal. Biz arabayla olduğumuz için orayı es geçtik ama aklımızda da kaldı.

Ve Ölüdeniz'e varınca direkt olarak meşhuuur Ölüdeniz'e bir girelim diyoruz. Ölüdeniz Tabiat Parkı diye girişi ücretli olan bir yer var. Kişi başı 7 TL, araba ile girerseniz 25 TL ödüyorsunuz. Bir de ücretsiz olan halk plajı kısmı var, orası ise Belcekız Plajı. Ölüdeniz ve Belcekız'ın da efsaneleşmiş bir hikayesi var. Efsaneye göre, eski çağlarda Fethiye'den geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç ve yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız'ı görmüş. Görür görmez de vurulmuş. Kızın yüreğine de ateş düşmüş. Fakat delikanlı suyu alıp dönmek zorundaymış. Gemi uzaklaşıp gitmiş. Belcekız o tarihten sonra hep kıyıyı ve sevdiğini beklemiş. Delikanlı da geminin tekrar bu koydan geçmesini… Her geçişte su almaya gelirmiş. Gide gele sevdalanmış olan gençler hasretle bir gün gemi koydan geçerken fırtına patlamış. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söylemiş. Fakat babası oğlunun sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamayı göze aldığını sanmış. Dalgalarla birlikte kavga da büyümüş ve baba, gemi tam kayalıklara çarpacakken, bir kürek darbesiyle oğlunu denize atmış ve dümenin yanına gitmiş. Daha sonra çarşaf gibi koyu görmüş. Oğlu oracıkta, kayalıklarda can vermiş. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp intihar etmiş. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere ise Ölüdeniz denmiş…


Ölüdeniz Tabiat Parkı'na giriş yaptıktan sonra epey bir yürüyoruz ve denize ulaşıyoruz. Fakat gel gör ki sahilde kocaman çakıl taşları ve büyük büyük dalgalar! Sonradan öğrendik ki hep o duyduğumuz ölüdeniz durgun deniz denilen yer daha ileride göle benzeyen olan yermiş. Oraya da Kumburnu deniyormuş. Ama su akşamüstü olmasına rağmen gerçekten sıcaktı. Ayrıca Ölüdeniz Sahili'nden yamaç paraşütü yapanları izlemek de ayrı bir keyif.


Yamaç paraşütü yapmak isterseniz Babadağ'a çıkmanız gerekiyor. Saat ilerlediği için hemen bir otel bulup yerleşmeye gittik. Otelden çıkıp Ölüdeniz Sahili'ne yemek yemeye ve dolaşmaya geldik. Bir de ne görelim. Buralar meğerse küçük bir İngiliz köyü olmuş. Marmaris'i nasıl Ruslar ele geçirmiş ise Ölüdeniz'i de İngilizler ele geçirmiş desek yalan olmaz. Zar zor yemek yiyecek bir yer bulduk, Ottoman Restaurant. Yemekler güzeldi, genele göre de fiyatlar uygundu. Sonra biraz dolaştık ama Marmaris'teki tadı yakalayamadık. Bu sefer kalkıp Ölüdeniz'in asıl meşhur gece hayatı olan Hisarönü'ne gittik. Fakat durum burada da aynıydı. Açıkçası pek eğlenemedik. Hem her yer yabancı turistlere yönelikti hem de Marmaris'in yanında biraz sönük kalmıştı bana göre.

Beşinci Gün

Sabah ilk olarak tabii ki de en merak edilen yer harika bir doğa mucizesi Saklıkent Kanyon'una gittik. Saklıkent Kanyonu 18 kilometrelik bir derinliğe sahip ve yüksek kayaların arasında bulunan bir yer. Ortasından buz gibi akan bir akarsu geçiyor. O buz gibi suyun içinde durmak oldukça zor çünkü ayaklarınız sızlıyor. Durdukça alışılıyor diyorlar ama ben alışamadım. :) Kanyona lastik bir ayakkabı ile girmeniz gerekiyor malum kayıp düşmelere karşı fakat tabanı kalın bir ayakkabı ile gelirseniz daha iyi olur taşlar ayakları acıtıyor. Lastik ayakkabıları isterseniz 15 TL'ye satın alabileceğiniz gibi 5 TL gibi bir fiyata kiralayabiliyorsunuz. Ücretsiz baret kullanımı da yapabilirsiniz ki bence yapın, birkaç kez yukarılardan taş düştü neyse ki kafamıza gelmedi. Biz baretleri göremediğimizden baretsiz girmek zorunda kaldık. Kanyonun içerisine doğru ilerledikçe su ılıklaşıyor ve tırmanmalar (zaman zaman akarsuya karşı), inmeler, kaymalar, sıkışık kayalar artıyor. Ne kadar zorlansam da, zaman zaman insan tatilde kendine bu işkenceyi neden yapar diye düşünsem de muhteşem bir deneyimdi. Şiddetle tavsiye ediyorum. Su bazı bölgelerde bele kadar çıkıyor o yüzden mayo ya da su geçirmeyen kıyafetlerle gitmenizi öneririm, ya da yanınızda yedek kıyafet bulundurun. Kanyonun sonunda küçük bir şelale var fakat ben biraz ürktüğümden ve yanımızda yedek kıyafet olmadığından dolayı oraya ulaşamadık fakat çok az bir mesafe kalmıştı. Şelaleden sonra da tırmanmalı bölüm başlıyormuş. Fakat her yer ziyarete açık değilmiş. Kanyonda yürüyüşten başka aktiviteler de mevcut. Rafting, bungee jumping ya da jeep turları gibi... Yemek yemek için ya da soluklanıp çay içmek için de birçok imkan bulunuyor.

Saklıkent Kanyon'a yakın bulunan Gizlikent Şelalesi var fakat zaten kanyonda yorulduğumuzdan, şelalenin de epey merdiven tırmanmalı bir yer olduğunu duyduğumuzdan oraya gitmiyoruz. Kanyon'dan çıkıp yol üzerinde bir yerde yemek molası veriyoruz. Değirmen Köşk Restaurant diye fiyatları uygun yemekleri lezzetli bir durak. Daha sonra yolumuza devam ederek civardaki Tlos Antik Kenti'ne geçiyoruz.


Akşam otelimizden, Fethiye'de arkadaşımla buluşmak üzere yola çıkıyoruz. Bize Aşıklar Tepesi diye enfes manzaralı bir tepeyi gösteriyor. Ayrıca burası Karagözler olarak da bilinirmiş. Sonra Fethiye merkezde bulunan Paspatur Çarşı'da dolanıyoruz. Burası bize Ölüdeniz'den sonra epey iyi geliyor. Sonra da sahilde çok şirin bir çay bahçesinde oturduk.

Altıncı Gün

Ertesi gün şu çarşaf gibi Ölüdeniz'e girelim artık diyerek Kumburnu denen yerde yeşille iç içe bir beach club bulup oraya gittik. İşte çarşaf gibi durgun, dibi görünen berrak ve kumlu sahilimize sonunda kavuşmuştuk. Sun City Beach Club girişi kişi başı 30 TL idi, pahalıydı fakat artık güzel bir denize girelim diyerek gözden çıkardık.


Akşam tekrar Fethiye'ye gittik ve tesadüfen Amyntas Kaya Mezarları karşıladı bizi. Dalyan'daki Kaya Mezarları'nı görememenin üzüntüsünü biraz üstümden attım diyebilirim. Gece ışıklandırmasıyla gördüğümüz için daha da bir etkileyiciydi. Aynı zamanda Telmessos Antik Kenti içinde yer alıyor. Civardaki sokaklardan geçerken birden bir lahit ile karşılaşabiliyorsunuz.

Yedinci Gün

Ertesi gün ve son günümüz, Kayaköy evlerini görmeye gittik. Burası Eski Rum Evlerinden oluşuyor. Bu bölgede gezilecek daha çoook yer var. Kelebekler Vadisi örneğin, ama burası da tekne ile gidilebilecek yerlerden. Arabayla giderseniz belli bir yerde arabayı bırakıp vadinin içine inmeniz gerekiyor ve bu yol oldukça tehlikeli. Likya Yolu var bir de çok merak ettiğim ve ilgimi çeken, Ölüdeniz'den Kaş'a kadar uzanan upuzun bir yol. Burası da apayrı bir zaman ayrılması gereken ve trekking ruhu yaşayabileceğiniz yerlerden biri.


Ve artık yola çıkma vakti... İstikamet İstanbul. Fakat giderken yine bir yerlere uğrayacak şekilde güzergahımızı çiziyoruz. Bu sefer kıyı değil de iç kesimlerden kuzeye doğru çıkmaya başlıyoruz. Yol üstünde Kibyra Antik Kenti karşımıza çıkıyor ve dümeni oraya çeviriyoruz. Roma İmparatorluğu'na ait bu yapıları da gördükten sonra tekrar yola çıkıp bu aralar birden meşhur olan Türkiye'nin Maldivleri Salda Gölü'ne varıyoruz. Hatta bir plajına Saldivler demişler. Hemen göl kıyısına gidiyoruz ki bembeyaz sahili ve açık turkuaz suyuyla karşılaşıyoruz. Bu beyaz rengi veren de magnezyum minerali. Hatta gölde uzun süre bir şey bırakıldığında zaman geçtikçe beyaz bir tabaka oluşuyormuş. Bu da gölün hala magnezit ürettiğini gösteriyormuş. Salda Gölü volkanik bir patlamayla oluşmuş ve en derin yeri 200 m civarında. Bu yüzden Türkiye'nin en derin gölü ünvanını taşıyor. Gölün dibi kil ile kaplı ve herkes alıp orasına burasına sürüyor. Mayosunu giyen yüzmeye gelmiş fakat yüzmek ne kadar güvenli tartışılır. Bir kısım insan gölün killi yapısının bataklık etkisi yaptığını, diğerleri “gölün çektiğini” söylüyor. Salda çünkü bir adımda inanılmaz derinleşebilen bir göl. Karın doyurulacak bir sürü gözlemeci kafe de mevcut, özellikle kıymalı tost meşhurdu burada. Fındık, ceviz, badem, vs. satan teyzeler bulunuyor. Güzeldi, biz çok beğendik. Bu doğal güzellik bozulmadan gidip görmenizi tavsiye ederim.

Salda Gölü'nden de ayrılınca dosdoğru İstanbul'a ulaşıyoruz ve tatilimiz ne yazık ki sona ermiş oluyor. İstanbul'a döndüğümde hiç özlemediğimi fark etim ve o güzel yörelere geri dönmek istedim. Özellikle Marmaris'te aklım kaldı. :) Gezdiğimiz yerlerin hepsi ayrı ayrı çok güzeldi, çok keyif aldık. Ben zaten doğayı keşfetmeyi seven biriyim fakat bu turumuzla doğaya bir kez daha hayran kaldım. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. :)

2 yorum:

  1. Bayağı gezmişsiniz, ne güzel. Manzaralar çok iyi, gezmek isteyenler için yararlı bir içerik olmuş. Ben de Karadeniz kıyılarını gezmek istiyorum da ne zamana kısmet olur bakalım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aslında bu baya eski bir geziydi, 2018 yılında. Eski blogumda yazmıştım ilk kez, buraya transfer ettim. Güzel geziydi :) Karadeniz'i ben de çok merak ediyorum.

      Sil

Yorumlarınız benim için değerli :)